SON DAKİKA
Hava Durumu

#Mahkeme

Bursada Meydan - Mahkeme haberleri, son dakika gelişmeleri, detaylı bilgiler ve tüm gelişmeler, Mahkeme haber sayfasında canlı gelişmelere ulaşabilirsiniz.

Uludağ imar planı mahkemeye takıldı Haber

Uludağ imar planı mahkemeye takıldı

TMMOB Mimarlar Odası, yaptığı yazılı açıklamayla 'Bursa Uludağ Milli Parkı II. Gelişim Bölgesi Koruma Amaçlı Nazım ve Uygulama İmar Planları'nın 3.İdare Mahkemesi'nin kararıyla iptal edildiğini duyurdu. Yapılan açıklamada şu cümlelere yer verildi; "Uludağ bölgede bulunan orman alanları, alpin dağ çayırları, su kaynakları, endemik türler ve canlı yaşamının korunması hedefiyle 1961 yılında Milli Park ilan edilmiştir. Uludağ, taşıdığı önem itibariyle uzun vadeli kalkınma planı yapılan ilk milli parkımızdır. Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı’nın 31 Temmuz 2012 tarih ve 5561 sayılı Kararı ile Uludağ Milli Parkı II. Gelişim Bölgesi 1/5000 ölçekli Koruma Amaçlı Nazım İmar Planı ve 1/1000 Ölçekli Koruma Amaçlı Uygulama İmar Planı onaylanarak yürürlüğe girmiştir. İmar planları ile 1/25.000 ölçekli Uludağ Milli Parkı Uzun Devreli Gelişme Revizyon Planı ve plan notları dikkate alınmaksızın; bölgede yapılaşma baskısı artırılmış, kontrollü kullanım alanı sınırlarının nasıl belirleneceği ve koruma-kullanma dengesinin nasıl sağlanacağı belirsizleştirilmiştir. Üst ölçekli planlarda tahsisi yapılmayan alanlar turizm alanı olarak belirlenmiştir. Kongre merkezi ve otopark işlevi yapılarak alan yapılaşmaya açılırken büyük yer altı inşaat faaliyetleri öngörülmüştür. Günübirlik tesis alanlarında üst ölçekli planda yer alan gereklilikler yerine yapılmaksızın uygulama yapılmasının önü açılmıştır. Böylece mevcut yapılaşma yoğunluğu artırılmıştır. Uludağ Milli Parkı’nın kamu yararı gözetilerek korunması ve topluma açık kullanılmasına yönelik düzenlemeler yapmak yerine; bireysel ve belirli kullanımları öncelik alan, korunan alanı ve orman alanlarını yapılaşmaya açan, mevcut yoğunluğu artırarak yapılaşma baskısını genişleten, gerek uluslararası sözleşmelere gerekse koruma mevzuatına aykırı İmar Planlarının yürütmesinin durdurulması ve iptali istemiyle Mimarlar Odası tarafından dava açılmıştır. Bursa 3.İdare Mahkemesi 2023/881 sayılı kararıyla; üst ölçekli plan ilke ve hedefleriyle çeliştiği, kamu yararına, planlama esaslarına ve şehircilik ilkelerine aykırılık gösterdiği ve hukuka uygun tesis edilmediği gerekçeleriyle Bursa Uludağ Milli Parkı II. Gelişim Bölgesi Koruma Amaçlı Nazım ve Uygulama İmar Planlarını iptal etmiştir. Alınan yargı kararının gerekçesinde; orman alanları üzerindeki baskının arttığı ve bu alanların milli park alanındaki yapılaşma ve plan değişiklikleri ile tahrip edilmekte olduğu, dava konusu alan ve yakın çevresinde yakın dönemde yeni bina yapımları ile orman alanlarının ve orman toprağı özelliği taşıyan alanların olumsuz etkilendiği belirtilmiştir. Yeni yapılaşma çalışmalarıyla alanda artacak insan yoğunluğunun olumsuz etkiler doğuracağı uyarısı yapılmış; plan raporlarının çevre ile alakalı etkilerin önlenmesi konusunda yetersiz olduğu tespit edilmiştir. Ayrıca bölgedeki su kaynaklarının koruma-kullanma dengesinin sağlanmasına yönelik hükümlerin eksik ele alındığı, planın uygulanmasına yönelik denetim ilkelerinin belirlenmediği ve alan özelinde koruma kullanma dengesinin oluşturulmadığı belirtilmiştir. Bursa 3.İdare Mahkemesi kararında; Bursa Uludağ Milli Parkı II. Gelişim Bölgesi Koruma Amaçlı Nazım ve Uygulama İmar Planlarının üstün kamu yararına ve hukuka aykırı olduğu vurgulanmıştır. Mimarlar Odası olarak; Uludağ Milli Parkı ve orman alanlarının korunması hedefiyle, koruma güvencelerini ortadan kaldırarak bu alanları yapılaşmaya açan tüm düzenleme ve uygulamalara karşı verdiğimiz mücadeleye devam edeceğimizi değerli kamuoyumuza saygı ile duyuruyoruz."

Evlenmeyi meslek haline getirmişti...Yargıtay onun için üzücü kararı açıkladı Haber

Evlenmeyi meslek haline getirmişti...Yargıtay onun için üzücü kararı açıkladı

İçtihat Bülteni'nden edinilen bilgiye göre, davacı erkek tarafından, Türk Medeni Kanununun 166/1-2 maddesi uyarınca açılan boşanma davası sonunda ilk derece mahkemesince, davalının evlendikten 5 gün sonra hiçbir sebep yokken düğün takıları ile gittiğini, aramak için "davalının memleketine gittiklerinde muhtar dahi, davalının ailesinin davalıyı bu şekilde pek çok kez evlendirdiklerini, bu şekilde dolandırıcılık yaptıklarını beyan etmiş, davalının üvey babası bu hususu doğrular nitelikte tanıklık etmiştir. Ceza dosyası dikkate alınarak davalının evlenme niyetiyle hareket etmediği" gerekçesiyle davanın kabulü ile tarafların boşanmasına karar verildi. Bu karara karşı davalı kadın tarafından hükmün tamamı yönünden istinaf başvurusunda bulunuldu ve dosya istinaf incelemesine gönderildi. Bölge Adliye Mahkemesi, boşanma davasının reddine karar verdi Bölge Adliye Mahkemesi'nce yapılan inceleme sonunda “müşterek evi terk etmenin TMK'nın 166/1. maddesine dayalı olarak açılan davalarda tek başına boşanma nedeni olan kusurlu bir davranış niteliğinde kabul edilemeyeceği, kaldı ki; kadının erkek hakkında ceza davası açılmasını gerektirecek bir takım iddialar gerekçesiyle evi terk ettiği, bunun dışında mahkemece dinlenen davacı tanık beyanlarından da davalının evlilik birliği içerisinde kusurlu bir davranışının ispatlanamadığı, gerçekleşen bu duruma göre taraflar arasında ortak hayatı temelinden sarsacak derecede ve birliğin devamına imkan vermeyecek nitelikle bir geçimsizliği kabule elverişli ciddi sebep ve delillerin tespit edilemediği” gerekçesi ile hükmün kaldırılmasına ve davanın reddine karar verdi. Bu karara karşı davacı erkek temyiz başvurusunda bulundu ve dosya Yargıtay 2. Hukuk Dairesi'ne gönderildi. Yargıtay 2.Hukuk Dairesi, kadının evlenmeyi kazanç sağlamak üzere yapmasının boşanma davasının kabulünü gerektirdiğine dikkat çekti. Temyiz incelemesi sonunda Yargıtay 2. Hukuk Dairesi, bozma ilâmında şu ifadelere yer verdi. “Bölge Adliye Mahkemesi'nce her ne kadar ‘Bu ceza dosyası içerisinde tanık olarak dinlenilen ve eldeki boşanma dosyasında beyanının hükme esas alındığı anlaşılan İsmail D.'nın beyanlarının, davalının evlilikten önceki yaşantısına ilişkin olduğu' gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiş ise de davalı kadın evlilik öncesinde gerçekleştirdiği olaylar nedeniyle evlilik sırasında da yaygın söylentiye neden olmakla evliliğin onurunu gözetmeyerek birlik görevlerini ihmal etmiştir. Kaldı ki, çıkar amacıyla evlilik yapma iradesinin halen devam ettiği, önceki olayların da bu evliliğinde karine teşkil edeceği, birlik görevlerini yerine getirmemek üzere evi terk edip gittiği, erkeğin usulüne uygun şekilde dayandığı ceza dosyası ve tüm dosya içeriği birlikte değerlendirildiğinde kadının evlenmeyi kazanç sağlamak üzere yaptığı anlaşılmaktadır. Hal böyle iken ilk derece mahkemesinin davanın kabulü kararının kaldırılarak davanın reddine karar verilmesi doğru olmayıp bozmayı gerektirmiştir.”

Senet üstündeki TL yerine USD yazılmasına yargı vizesi Haber

Senet üstündeki TL yerine USD yazılmasına yargı vizesi

Adına düzenlenmiş senedi ödemediği gerekçesiyle hakkında icra takibi başlatılan borçlu, mahkeme yolunu tuttu. Kambiyo senetlerine mahsus haciz yoluyla icra takibinde, senetteki 'TL'nin üzeri çizilerek 'USD' yazılmak suretiyle senette tahrifat yapıldığını öne sürdü. Davacı borçlu, alacaklının 140 bin TL'lik borcunu ödemesi üzerine takip konusu senedin imza atılarak alacaklıya verildiğini, yaptığı ödemeler sonucu 26 bin 400 TL borcu kaldığını, taraflar arasında tarlanın kira bedelinin artırılması sebebiyle ihtilaf çıkması üzerine, hukuka aykırı şekilde aleyhine takip başlatıldığını ileri sürerek takibin iptalini aksi halde borcun TL cinsinden olduğunun tespitini talep etti. Alacaklı avukatı ise, senette maktu şekilde yazılı olan 'TL' ibaresinin üstünün çizilerek 'USD' yazılmasının senedin mahiyetine etki etmediğini belirterek davanın reddini talep etti. Mahkeme, davanın reddine hükmetti. Davacı borçlu, kararı istinafa götürdü. Bölge Adliye Mahkemesi, itirazı reddetti. Bu kez davacı kararı temyiz edince devreye Yargıtay 12. Hukuk Dairesi girdi. Emsal nitelikteki kararda şöyle denildi: "Konu senet kambiyo senedi vasfında olup senet üzerinde herhangi bir çizinti, kazıntı veya silinti yoktur. Senetteki 'TL' ibaresinin çizilerek yerine 'USD' yazılması senet matbu olduğundan tahrifat olarak kabul edilemez. Diğer taraftan senedin sonradan anlaşmaya aykırı olarak doldurulduğu da yazılı delille kanıtlanmamıştır. Yargılama ve ispat kuralları ile kararda belirtilen gerekçelere göre Bölge Adliye Mahkemesi kararı usul ve kanuna uygun olup davacı borçlu vekilince temyiz dilekçesinde ileri sürülen sebepler kararın bozulmasını gerektirecek nitelikte görülmemiştir. Kararın onanmasına oy birliği ile hükmedilmiştir."

Yargıtay'dan emsal senet kararı Haber

Yargıtay'dan emsal senet kararı

Senet borçlusu vatandaş, mahkemenin kapısını çalarak, hakkında başlatılan icra takibine dayanak gösterilen senedin teminat senedi olduğunu bildirdi. Takip dayanağı senedin taraflar arasında geçerli olan bayilik sözleşmesinin “Teminat” başlıklı 12. maddesi uyarınca düzenlendiğini ve alacaklıya teslim edildiğini, anılan madde metnindeki bedel, keşideci ve lehtardan da bu durumun anlaşıldığını, ayrıca senedin arka yüzüne “teminattır” şerhinin yer aldığını öne sürdü. Senedin teminat için boş olarak verildiğini, tanzim ve vade tarihlerinin sonradan doldurulduğunu, senette tahrifat yapıldığını ve bedelinin semeresiz kaldığını ileri sürerek itirazın kabulü ile takibin iptaline ve alacaklının asıl alacağın yüzde 40'dan aşağı olmamak üzere kötü niyet tazminatı ödemeye mahkûm edilmesine karar verilmesini talep etti. Davalı ise borçlunun takip konusu senedi düzenleyerek alacaklıya verdiğini kabul ettiğini, senedi geçersiz kılmaya yönelik tüm iddiaların senetle ispatlanması gerektiğini, borçlu tarafın iddiasını ispatlar nitelikte herhangi bir yazılı delil sunmadığını iddia etti. 9. İcra Mahkemesi; takibin iptaline hükmetti. Kararı davalı avukatı temyiz edince devreye giren Yargıtay 12. Hukuk Dairesi, kararı bozdu. Yeniden yapılan yargılamada Mahkeme, ilk kararında direndi. Davaylı temyiz müracaatında bulununca devreye bu kez Hukuk Genel Kurulu girdi. Takip dayanağı senedin arka yüzünde “teminat senedidir.kullanılamaz” ibaresinin bulunduğu anlaşıldığının vurgulandığı kararda şu ifadelere yer verildi: "Bonoda teminat kaydı var ise de neyin teminatı olduğu belirtilmediğinden bu kayıt bononun mücerrettik vasfını ortadan kaldırmaz. Sadece teminat olduğuna dair eklenen bu kayda doktrinde mücerret teminat kaydı denilmektedir. Hâl böyle olunca, takip konusu bonodaki kaydın senedin kambiyo vasfını etkilemeyeceği, borçlunun teminat senedi olduğuna ilişkin iddiasının alacaklının imzasını taşıyan ve senede açık atıf yapan İİK'nın 169/a maddesinde yazılı belgelerle kanıtlanamadığından, Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulması gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Alacaklı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının bozulmasına oy birliği ile karar verilmiştir."

Yol ve yemek parası hesabına son noktayı Yargıtay koydu Haber

Yol ve yemek parası hesabına son noktayı Yargıtay koydu

Bir elektrik dağıtım şirketinde çalışan işçi, işten çıkarıldıktan sonra soluğu İş Mahkemesi'nde aldı. Davacı işçi; davalı şirket tarafından 200 TL yol, 300 TL yemek yardımı yapılacağı söylenmesine rağmen bu şekilde bir ödeme yapılmadığını öne sürdü. İhale ile işçilere nakdi yemek yardımı yapıldığının ve servis tahsis edilmesi için de alt işveren şirketlere ödeme yapılmış olduğunun belirtildiğini, kendisine yol ve yemek ücreti adı altında bir ödeme yapılmadığını ileri sürerek yemek ve yol ücretinin davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etti. Davalı şirket avukatı ise yol ve yemek ücreti taleplerinin yasadan veya sözleşmesinden kaynaklı olmadığını, davacının yüklenici firmada çalıştığını, tüm sosyal haklardan ve ödemelerden yüklenici firmanın sorumlu olduğunu savunarak davanın reddini istedi. Davacının emsal yol ve yemek maliyetleri dikkate alınarak hazırlanan bilirkişi raporunda hesaplanan miktarda yol ve yemek yardımı alacağına hak kazandığı gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne karar verildi. Kararı davalı istinafa götürdü. Davalı avukatı şartname ve sözleşmelerde yemek ve yol ücreti ödeneceğine dair yasal dayanak bulunmadığını, hükme esas alınan bilirkişi raporunda tatiller, bayramlar ve izinlerin hesaplamadan dışlandığını, ıslaha karşı zaman aşımı def'nin dikkate alınmadığını, davacının alacaklarından sorumluluklarının bulunmadığını belirterek ve resen tespit edilecek nedenlerle İş Mahkemesi kararının bozularak ortadan kaldırılması ve davanın reddine karar verilmesini talep etti. Bölge Adliye Mahkemesi, itirazları reddetti. Davalı kararı temyiz edince devreye Yargıtay 9. Hukuk Dairesi girdi. . Emsal nitelikteki kararda; "Dava konusu yol ve yemek ücreti alacaklarının hesabında, davacının fiilen çalıştığı günlerin dikkate alınması gerektiği gözetilmeden aylık otuz gün üzerinden (izin, rapor günleri ve hafta tatilleri dış olmaksızın) yapılan hesaplamaya itibar edilerek hüküm kurulması da hatalı olduğundan bozmayı gerektirmiştir. BAM kararının ortadan kaldırılmasına oy birliği ile hükmedildi."

Boşanma davalarına YARGITAY dan emsal karar Haber

Boşanma davalarına YARGITAY dan emsal karar

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, boşanma davalarında hukuka aykırı deliller konusunda emsal bir karara imza attı. Kurul, ortak kullanılan evde kadının bilgisi dahilinde kocası tarafından çekilen görüntünün hukuka aykırı delil olmadığına karar verdi. Edinilen bilgiye göre, uzman doktor olarak çalışan iki çocuk sahibi çift boşanmaya karar verdi. Kocasının kendisi ile ilgili çektiği videoları mahkemeye delil olarak sunacağı baskısı üzerine kadın, kocası hakkında özel hayatın gizliliğini ihlal ettiği gerekçesiyle savcılığa suç duyurunda bulunup dava açtı. Birlikte görülen boşanma ve özel hayatın gizliliğini ihlal davasında davacı kadın G.Ö.M.'nin vekil avukatı, dava dilekçesinde eşler arasında yıllardır artarak devam eden şiddetli geçimsizlik bulunduğunu, evliliğin bu hale gelmesinde tüm kusurun davalıda olduğunu, tarafların zorunlu haller dışında birbirleri ile konuşmadıklarını, konuştuklarında sert ve kırıcı olduklarını, yataklarının dahi ayrı olduğunu, davalının eşine ağır şekilde manevi baskı ve şiddet uyguladığını, hakaret ettiğini, toplum içinde küçük düşürdüğünü, davalının tutum ve davranışları nedeniyle evlilik birliğinin çekilmez bir hal aldığını, yaşananlar nedeniyle davacının sağlığının bozulduğunu, stres kökenli kronik rahatsızlıklar yaşadığını ileri sürerek, tarafların boşanmalarına ve müvekkili yararına 300 bin lira manevi tazminat ödenmesine karar verilmesini talep etti. Davalı koca S.M.'nin vekili ise cevap dilekçesinde tüm iddiaları inkar edip, müvekkilinin hiçbir kusurlu davranışının bulunmadığını, aksine davacının birlik görevlerini yerine getirmediğini, evlilik sorumluluğunu taşımak istemediğini, özgür olmayı istediğini dile getirdiğini, eşlerin dava açıldıktan sonra dahi cinsel hayatlarının devam ettiğini, davalının bir baba olarak çocuklarının her şeyi ile ilgilendiğini, çocukların okuldaki ve sosyal hayattaki başarıları için yapılması gereken her şeyi eksiksiz yaptığını, kahvaltıyı dahi davalının hazırladığını, ev alışverişlerinin müvekkili tarafından yapıldığını, davacının sürekli yorgun olduğunu söyleyerek uyuduğunu, uyumadığı zamanlarda televizyon izlediğini, tüm bunlara rağmen davalının davacıya aşırı ilgi gösterdiğini, ekonomik anlamda lüks bir hayat sürmesini sağladığını, eşler arasında daha evvel boşanma davası açıldığını, dosyanın takip edilememesi nedeniyle açılmamış sayılmasına karar verildiğini, hükmün kesinleştiğini ileri sürerek davanın reddini savundu. Yerel mahkeme boşanma davasını reddetti Çiftin ikamet ettiği şehirdeki Aile Mahkemesi, dinlenen davacı tanık anlatımlarının genel ve soyut olduğu, taraflar arasında daha önce gerçekleşen anlaşmazlığa ilişkin bulunduğu beyanlarda geçen olaylardan sonra eşlerin yeniden bir arada yaşamaya devam ettikleri, dolayısıyla davacının yaşanan olayları affettiği, en azından hoşgörü ile karşılanmış sayılması gerektiği, dolayısıyla dinlenen tanık beyanlarının eldeki davaya ilişkin geçimsizliği kanıtlayacak nitelikte olmadığı, davalı tarafça ibraz edilerek çözümü yaptırılan DVD içeriğindeki fotoğraf, konuşma ve dökümlerin dava tarihinden sonra olduğu, hal böyle olunca tarafların boşanma davası açıldıktan sonra aynı evde karı-koca hayatı yaşamaya devam ettikleri, davaya rağmen eşlerin bir süre birlikte yaşamaları nedeniyle birliğin sarsılmadığı gibi sürdürülebilir olduğunu gösterdiği gerekçesiyle davanın reddine karar verdi. Mahkemenin kararına karşı süresi içinde davacı vekili temyiz isteminde bulundu. Yargıtay 2. Hukuk Dairesi kararın onanmasına karar verdi. Yargıtay 2. Hukuk Dairesi yerel mahkemenin kararını bozdu Davacı vekilinin karar düzeltme talebi üzerine Yargıtay 2. Hukuk Dairesi, “Mahkemece yapılan yargılama ve toplanan delillerden davalı erkeğin davacı kadına yönelik olarak sürekli olarak 'Kızınız deli, tımarhaneye yatırın, şişmansın, estetik ameliyat ol, senin hiçbir şeye aklın ermez, sen ne anlarsın, ruh hastasısın, sende psikolojik bozukluk var, git tedavi ol' diyerek eşini aşağıladığı ve ona hakaret ettiği anlaşılmaktadır. Davalı erkek tarafından sunulan görüntü kayıtlarına ilişkin DVD'nin kadının rızasına aykırı olarak hukuka aykırı yolla elde edildiği anlaşıldığından, hukuka aykırı bu delilin af olgusunun ispatında dikkate alınması mümkün olmadığı gibi, davacı kadının eşinin süreklilik gösteren kusurlu davranışlarını affettiğine dair başkaca bir delil ve olgu da ispatlanamamıştır. Bu halde davalı erkeğin aşağılama ve hakarete yönelik davranışlarının süreklilik gösterdiği de dikkate alındığında taraflar arasında ortak hayatı temelinden sarsacak derecede ve birliğin devamına imkan vermeyecek nitelikte bir geçimsizlik mevcut ve sabittir. Olayların akışı karşısında davacı dava açmakta haklıdır. Bu şartlar altında eşleri birlikte yaşamaya zorlamanın artık kanunen mümkün görülmemesine göre boşanmaya karar verileceği yerde yetersiz gerekçe ile davanın reddine karar verilmesi doğru değildir. Ne var ki bu husus ilk inceleme sırasında gözden kaçırıldığından, hükmün onanması doğru olmayıp, davacının karar düzeltme talebinin kabulüne, Dairemizin onama ilamının kaldırılmasına, hükmün açıklanan gerekçe ile bozulmasına karar vermek gerekmiştir” gerekçesiyle kararın bozulmasına karar verdi. Yerel mahkeme kararında direndi Aile Mahkemesi bozma öncesi kararda yer alan gerekçenin yanında, “davacı tanık beyanlarının genel, soyut ve davacıdan duyuma dayalı olduğu, olayların gerçekleştiği ana ilişkin yer ve zaman belirtilmediği, beyanların davacının anlatımlarına dayalı olduğu, davalının eşi ve çocuklarıyla çok ilgili olduğu, dolayısıyla davacının iddialarını kanıtlayamadığı, davalı erkek hakkında özel hayatın gizliliğini ihlâl etmek suçu ile ilgili olarak yapılan suç duyurusu sonrası savcılık tarafından verilen kararda 'şüpheli ile müştekinin şikâyete konu görüntülerin ve seslerin kayıt edildiği tarihte aynı ikamette yaşamaya devam ettikleri ve kanunen hâlen evli oldukları, bu bakımdan şüphelinin yaşadığı evdeki diğer şahısların görüntü ve seslerini kendisinin bulunmaya hakkı olduğu bir ortamda ve müştekinin de görüntülerinin ve seslerinin kayıt edildiğinden haberdar olduğu bir zamanda kaydettiği, şüphelinin bu ses ve görüntüleri delil olarak müşteki ile şüpheli arasında devam eden boşanma dava dosyasına sunduğu, üçüncü kişiler ile paylaşmadığı, bu durumun TCK'nın 134/1 ve 2. maddelerinde gösterilen suçu oluşturmayacağı, özel hayatın gizliliğini ihlâl etmek suçundan dolayı unsur yokluğu nedeniyle kamu adına kovuşturma yapılmasına yer olmadığına dair' verilen gerekçe dikkate alındığında hükme esas alınan bu delil hakkında “rızası alınmaksızın hukuka aykırı yolla elde edilen delil” olarak değerlendirme yapılamayacağı” gerekçesiyle direnme kararı verdi. Direnme kararı yasal süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edildi. Böylelikle dosya Yargıtay Hukuk Genel Kurulu gündemine taşındı. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu: “Bir delilin hangi durumda hukuka aykırı olarak elde edildiği noktasının aydınlatılması gerekmektedir" Gündemine gelen dosya üzerinde görüş bildiren Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, eldeki davada erkek eş tarafından dosyaya sunulan altı adet DVD ve içerisindeki videolar ile belirli aralıklarla alınan ekran görüntülerinin dökümüne ilişkin bilirkişi raporunun incelenmesinde "Kadının 'Ya bak beni çekip durma, beni çekme, sen niye sürekli çekiyorsun. Senin amacın ne, neden çekiyorsun anlayamıyorum. Ne yapacaksın, mahkemede delil olarak mı kullanacaksın' şeklindeki beyanlarından erkeğin ortak konut içerisinde çekim yaptığının kadın tarafından bilindiği, bir başka ifade ile erkeğin bu çekimleri gizli olarak yapmadığı anlaşılmaktadır. Öyle ise dosya içerisinde var alan DVD'nin kadının bilgisi dışında hukuka aykırı yolla elde edildiğinden söz edilemeyeceği tartışmasızdır” diyerek boşanma davaları açısından hukuka aykırı deliller kapsamında çok önemli emsal bir karara imza attı.

Sınava hazırlanan gençler, bu hatayı yapmayın Haber

Sınava hazırlanan gençler, bu hatayı yapmayın

Yargıtay; sınav giriş ücretinin banka personeli tarafından başka bir hesaba yatırılmasında bankanın, başka bir hesaba yattığının dekontta belli olmasına rağmen bunun sınava girecek kişi tarafından kontrol edilmemesinde kişinin de kusuru bulunduğuna hükmetti. Akıllara durgunluk veren olay, yaklaşık 5 sene önce meydana geldi. Polis meslek yüksekokulu sınavına girmek için aylarca idman yapan K.M., mülakatı geçince yazılı sınava girmek için bir banka şubesine giderek sınav ücretini yatırdı. Dekontu dikkatli kontrol etmeyen gencin başına gelmeyen kalmadı. Büyük bir heyecanla sınav tarihini bekleyen genç, polislik sınavına giremeyince olanlar oldu. Banka memurunun, yatırılan parayı ÖSYM'nin başka bir hesabına yatırdığı, polis adayı gencin de dekontu dikkatlice incelemediği ortaya çıktı. Yıllardır hayalini kurduğu polislik mesleğini, bir sonraki sınavda yaşı geçtiği için yapamayan genç, mahkemenin yolunu tuttu. Asliye Hukuk Mahkemesi'nde bankadan davacı olan genç, PMYO giriş sınavına yatırması gereken sınav ücretinin, davalı banka personeli tarafından ÖSYM’nin başka bir hesabına yatırıldığını ve bu nedenle mülakatı geçmesine rağmen yazılı sınava giremediğini dile getirdi. Ayrıca gelecek dönem içinde yaşının geçmesi sebebiyle sınav şansının kalmadığını, davalıların hatası sebebiyle yaptığı emek ve masrafların boşa gittiğini ve manevi olarak büyük hayal kırıklığı ve üzüntü yaşadığını ileri sürdü. Davalı banka ve banka memurundan 15 bin TL manevi tazminatın dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle müştereken ve müteselsilden tahsilini talep etti. Davalılar ise sınava girecek her adayın yatırmış olduğu ücretle ilgili inceleme ve kontrol etme yükümlülüğünün bulunduğunu, müvekkillerinin olayda bir kusurunun bulunmadığını, davacının sınavı kazanıp kazanamayacağının belli olmadığını savunarak, davanın reddini dile getirdiler. Mahkeme, davacının dosyaya sunduğu dekontun açıklama bölümünde 'DGS ÖSYM Ödemesi' ibaresinin bulunduğunu, objektif bir güven kurumu olarak basiretli tacir gibi davranması gereken davalı bankanın objektif özen yükümlülüğünün yerine getirilmemesinden kaynaklanan hafif kusurlardan dahi sorumlu olduğuna hükmetti. Mahkeme kararında; davacının bankacılık işlemlerinin bizzat davacı tarafından değil, banka çalışanı vasıtasıyla gerçekleştirildiği, diğer taraftan davacının sınav için önkoşul sayılabilecek 50 TL’lik ücretin belirtilen süre içerisinde yatırılmasında banka tarafından hatalı işlem gerçekleştirilmiş ise de kendi açısından bu kadar önemli bir sınav nedeniyle yaptığı başvuruda dekontu kontrol etmesi gerektiği hatırlatıldı. Dekontun üzerine “DGS” şeklinde başka bir sınav isminin yazılı olduğu, olayın ağırlığı, oluş biçimi, kusur durumu ve tarafların sosyal ve ekonomik durumları dikkate alınarak manevi tazminat talebinin kısmen yerinde olduğu gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne, 10 bin TL manevi tazminatın olay tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle müştereken ve müteselsilden tahsiline karar verildi. Davalılar kararı temyiz edince devreye Yargıtay 11. Hukuk Dairesi girdi. Emsal nitelikte bir karara imza atan Daire, sınava girecek gençlere hayatları için büyük önem taşıyan sınav öncesi yatırılan ücretlerde duyarlı olmalarını hatırlattı. Daire, oy birliği ile Asliye Hukuk Mahkemesi kararını onadı.

Çiftçilere şok haber Haber

Çiftçilere şok haber

Çiftçi Malları Koruma Başkanlığı, kuruma aidat borcu olan çiftçi K.M. hakkında icra takibi başlattı. Çiftçi, takibe itiraz edince kurum, Asliye Hukuk Mahkemesi'ne dava açarak, itirazın iptalini talep etti. Davacı avukatı, kurumun 4081 sayılı Çiftçi Malları Koruma Kanunu uyarınca bir kamu kurumu olduğunu, davalı borçlunun 4081 sayılı Kanunun 16. maddesi uyarınca yıllık aidat ödemek zorunda olduğunu, zira davalıya ait taşınmazlara uzun yıllardır koruma hizmeti verildiğini hatırlattı. Ödenmeyen aidatlar nedeniyle gönderilen ihtarnameye rağmen ödeme yapılmadığını, ödenmeyen aidatlar için icra takibi yapıldığını, ancak davalının haksız ve kötü niyetle takibe itiraz ettiğini belirterek davalının itirazının iptali ile takibin devamına, alacağın oranında icra inkar tazminatına hükmolunmasını talep etti. Davalı çiftçi, adına kayıtlı zeytinlik bulunmadığını, dedesinden kalma zeytinliğinin olduğunu, zamanında zeytin kooperatifine üye olmak amacıyla kira sözleşmesi yaptığını, bu nedenle borç çıktığını, halen kooperatife üye olduğunu savunarak davanın reddini diledi. Mahkeme; koruma ücretinin 2018 yılından itibaren isteğe bağlı hale getirildiği, davalının 2018 yılında yapılan kanun değişikliği sonrası koruma talebinin de olmadığı anlaşıldığından davanın 2018 yılına ait koruma ücreti yönünden davanın reddine hükmetti. 2016 ve 2017 yılı koruma ücretleri bedeli olan 120 TL yönünden ise davanın kabulüne, dava konusu dönemlere ilişkin koruma ücretlerinin davalıya tebliğ edilmemiş olması ve alacağın belirli olmaması nedeniyle kötü niyet tazminatının reddine karar verildi. Karar netleştikten sonra devreye giren Adalet Bakanlığı, çiftçinin kurumdan hizmet almamaya yönelik müracaatının olmadığına vurgu yaparak karar için bozma talebinde bulundu. Emsal nitelikte bir karara imza atan Yargıtay 3. Hukuk Dairesi, çiftçinin koruma hizmetinden çıkma talebini yazılı olarak kuruma iletmediğine dikkat çekti. Kararda şöyle denildi: "Davalı tarafından koruma hizmetinden ayrılma hususunda dilekçe verilmediği, 2015-2020 yıllarına ait aidat borcunun olduğu, ekli bütçede de koruma hizmetine ilişkin bedellerin de yer aldığı ve davalının 2018 yılına ait koruma hizmetinden faydalanmasının da devam ettiği anlaşılmaktadır. 4081 sayılı Kanun çerçevesindeki koruma hizmetlerinin, hizmet alan çiftçinin isteğine bağlı olduğu, kamu kuruluşları ile gerçek veya tüzel kişilere ait tarımsal işletmelerin, söz konusu hizmetten yararlanmak istememeleri durumunda ise, bu işletmelerden koruma ücreti alınmayacağı ve bu işletmelere koruma sandığından herhangi bir tazminat ödenmeyeceği anlaşılmaktadır. Davalının söz konusu hizmetten ayrılmaya ilişkin dilekçesinin olmadığı, davalının koruma hizmetinden faydalanmasının devam ettiği dikkate alınarak hüküm tesis edilmesi gerekirken yazılı şekilde hüküm tesisi usul ve yasaya aykırı olduğundan Adalet Bakanlığının bu yöne ilişen kanun yararına temyiz talebinin kabulü gerekmiştir. Mahkeme kararının kanun yararına bozulmasına oy birliği ile hükmedilmiştir."

En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.