Son dönemde yine aynı terane…
Ak Parti’yi sandığa gömelim…
Başbakan da meydan okuyor, sandıkta hesaplaşalım diye…
Bu sandığa gömme hikayesi ben bildim bileli var…
Nasıl bir oyundur bu?
İnsanları nasıl bu yöne kanalize ediyorlar…
Haber Giriş Tarihi: 17.03.2014 10:10
Haber Güncellenme Tarihi: 17.03.2014 10:10
https://bursadameydan.com/
Son dönemde yine aynı terane…
Ak Parti’yi sandığa gömelim…
Başbakan da meydan okuyor, sandıkta hesaplaşalım diye…
Bu sandığa gömme hikayesi ben bildim bileli var…
Nasıl bir oyundur bu?
İnsanları nasıl bu yöne kanalize ediyorlar…
Demirel, Çiller, Özal…
Daha niceleri sayılabilir…
Bir gömme hikayesi gibi…
Özal’ı gömelim, Türkiye kurtulsun muhabbeti daha eski değil…
Şimdi de yeni hikaye…
Tayyip’i gömelim sandığa…
Sonra gün gelir Ak parti, Tayyip Erdoğan gider, ama gömelim hikayesi sürer…
Eğer gömme edebiyatıyla bu işler olsaydı, Türkiye şu an dünyanın 1 numaralı ülkesi olurdu…
***
Tabi bu gömme edebiyatının mimarı da şu an CHP…
Başbakan’a ‘Başçalan’ diyor Kemal Kılıçdaroğlu…
Seçim propagandasının hemen hemen tamamı, ‘Hırsızlık’ üzerine kurulu…
Ki bu yerel seçim…
İktidarı, hükümeti belirleyecek seçim de değil…
Diyelim genel seçimlerde CHP iktidara geldi, bakanlarının yolsuzluk yapmayacağının garantisi var mı?
Bugüne kadar ülkemizde o kadar çok yolsuzluk hikayesi yazıldı çizildi ki, kaçından hesap soruldu?
Hırsızlık söylemi üzerinde siyaset geliştirilemez…
Hırsızlık söylemi üzerinde, bir siyasi parti kendi gündemini oluşturamaz…
Programını koyar…
Kendi adaylarını demokratik kurallara riayet ederek belirler…
Başkentte koltuğa oturup, şu bu olsun demez…
Duruşu olur…
Sosyal demokratsa, adaylarını halkın, delegelerin istediği şekilde belirler…
Halka rağmen, delegeye rağmen, hatta MKYK’ye rağmen, ‘Bunu bana bırakın’ demez…
Her şeyin anti-demokratik olacak, ondan sonra memlekete demokrasi getireceğini iddia edeceksin…
Yok böyle bir şey…
***
Türkiye’nin önünde ciddi dış borç yükü var…
Kriz bizi ‘teğet’ geçmedi…
Sırtımızdaki kambur biraz daha büyüdü o kadar…
Türkiye’nin bu yükü hafifletmesi, bu kamburdan süreç içinde kurtulabilmesi için, çözümler üretilmeli…
Her partinin vebali var…
Türkiye’nin bugün her anlamda bir kurtuluş savaşı vermesi şart…
Bu savaş, ekonomik, politik ama duruşla ilgili olmalı…
Çatışmadan…
Birlik ve bütünlük içinde…
İktidara gelmek demek, hala ülkeyi yönetmek demek olmuyor, maalesef…
***
Diyalog…
Sihirli kelime bu belki…
Yerelde bu sağlanabiliyor, kısmen de olsa…
Genel de söylemler sertleştikçe, diyalog yolu kapanıyor…
Tabi ki diyalog yolunda en önemli görev, Başbakan’a düşüyor…
Savaşmadan…
Dinleyerek…
Anlatarak…
Kamplaşmaya neden olmadan…
Kucaklayarak…
Başbakan, aynı zamanda Ak parti Genel Başkanı olabilir…
Ama Başbakanlık koltuğuna oturduğu an, bu ülkenin tüm halkını kucaklamak zorunda…
Meydanlarda da AK Parti Genel Başkanı gibi değil, Başbakan gibi seslenmeli hep…
Onun farkı bu, ülkenin başbakanı, Ak Parti’nin değil…
Yumuşama ve diyalog şart…
Türkiye için…
12 yıldır birlikteydiniz
Hükümet-Cemaat çatışması…
Hoş Başbakan artık cemaat demiyor, örgüt diyor…
Hükümet-cemaat 12 yıl el ele kol kola hareket etti…
Hükümet, cemaatin tüm taleplerini karşıladı…
Doğal karşılamak gerekir, aralarında düşünsel anlamda da bir beraberlik vardı…
Ters düştüler…
Birbirlerine düşman oldular…
12 yıldır da CHP, cemaate veryansın etmedi mi?
Hükümeti bu yönde eleştirmedi mi?
Buraya kadar CHP haklı diyelim…
Buraya kadar Kemal Kılıçdaroğlu haklı diyelim…
12 yıldır bu ülkede yolsuzluk-hırsızlık olduysa, hükümet-cemaat işbirliği ile olmadı mı?
CHP’nin söylemleri hep bu yönde…
Peki şimdi ne oldu da, hükümet-cemaat ilişkisi bozulunca;
CHP-cemaat ilişkisi başladı.
Kemal Kılıçdaroğlu, Amerika temasları…
Cemaatin yandaş medyası (!), bırakın CHP’yi BDP’nin bile açıklamalarını çok güzel veriyor…
Çıkar üzerine kurulu…
Oy üzerine kurulu…
İlkesiz…
Gizli birliktelikler…
Ne getirir CHP’ye ya da ülkeye…
CHP’nin, sosyal demokrat dahi olmayan adaylarla seçim arenasına çıkmasını nasıl karşılıyor CHP tabanı…
Bursa’da da Bozbey’i anlarım, Şahin’i kim anlatacak?
Mustafakemalpaşa ilçesinde Mehmet Küçükaşık’ı anlarım, Mansur Yavaş’ı kim anlatacak…
Kafa aynı olunca
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül…
Zor bir süreçten sonra Ak Parti-MHP oylarıyla ‘Köşk’e çıktı…
Mevcut iktidarın içinden geldiği, Başbakanlığını da yaptığı bir hükümetle ters düşmesini kimse beklemez…
Zaman zaman umut edebilir yalnızca…
Ne olursa olsun, Gül, TC’nin sivil Cumhurbaşkanı…
Sevseniz de sevmeseniz de Özal gibi, Ahmet Necdet Sezer gibi…
Şimdilerde, İlker Başbuğ adı dillendiriliyor…
Köşk için…
Nedendir bilinmez, demokrasi, vatan, millet diyen insanlar, hikmeti ‘askeri’ yönde ararlar…
Türkiye’nin aydınları…
Maalesef…
1960’larda, 1970’lerde ‘ordu’nun kendisini kurtarmasını bekleyecek bir anlayış, hep vardı…
Bugün de aynı anlayış çerçevesinde, Ak Parti iktidarıyla 12 Eylül’den, 28 Şubat’tan hesap sorulacağına inanmadılar mı?
O yüzden ‘Yetmez ama Evet’ demediler mi?
Zaten, bizim siyasal partilerimizin, askeri yönetimlerden bir farkı var mı?
Ak Parti Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan’a rağmen, halk istedi diye biri aday olabilir mi?
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’na rağmen, halk istedi diye biri aday olabilir mi?
Bırakın halkı, partilerin Merkez Karar Yönetim Kurulları dahi, Genel Başkana rağmen bir adayın arkasında duramaz…
Mevcut partiler demokratik bir yapıya sahip değilken, ülke için demokrasi getireceklerine inanmak, hayal bile olamaz.
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
Gömelim mi?
Son dönemde yine aynı terane… Ak Parti’yi sandığa gömelim… Başbakan da meydan okuyor, sandıkta hesaplaşalım diye… Bu sandığa gömme hikayesi ben bildim bileli var… Nasıl bir oyundur bu? İnsanları nasıl bu yöne kanalize ediyorlar…
Son dönemde yine aynı terane…
Ak Parti’yi sandığa gömelim…
Başbakan da meydan okuyor, sandıkta hesaplaşalım diye…
Bu sandığa gömme hikayesi ben bildim bileli var…
Nasıl bir oyundur bu?
İnsanları nasıl bu yöne kanalize ediyorlar…
Demirel, Çiller, Özal…
Daha niceleri sayılabilir…
Bir gömme hikayesi gibi…
Özal’ı gömelim, Türkiye kurtulsun muhabbeti daha eski değil…
Şimdi de yeni hikaye…
Tayyip’i gömelim sandığa…
Sonra gün gelir Ak parti, Tayyip Erdoğan gider, ama gömelim hikayesi sürer…
Eğer gömme edebiyatıyla bu işler olsaydı, Türkiye şu an dünyanın 1 numaralı ülkesi olurdu…
***
Tabi bu gömme edebiyatının mimarı da şu an CHP…
Başbakan’a ‘Başçalan’ diyor Kemal Kılıçdaroğlu…
Seçim propagandasının hemen hemen tamamı, ‘Hırsızlık’ üzerine kurulu…
Ki bu yerel seçim…
İktidarı, hükümeti belirleyecek seçim de değil…
Diyelim genel seçimlerde CHP iktidara geldi, bakanlarının yolsuzluk yapmayacağının garantisi var mı?
Bugüne kadar ülkemizde o kadar çok yolsuzluk hikayesi yazıldı çizildi ki, kaçından hesap soruldu?
Hırsızlık söylemi üzerinde siyaset geliştirilemez…
Hırsızlık söylemi üzerinde, bir siyasi parti kendi gündemini oluşturamaz…
Programını koyar…
Kendi adaylarını demokratik kurallara riayet ederek belirler…
Başkentte koltuğa oturup, şu bu olsun demez…
Duruşu olur…
Sosyal demokratsa, adaylarını halkın, delegelerin istediği şekilde belirler…
Halka rağmen, delegeye rağmen, hatta MKYK’ye rağmen, ‘Bunu bana bırakın’ demez…
Her şeyin anti-demokratik olacak, ondan sonra memlekete demokrasi getireceğini iddia edeceksin…
Yok böyle bir şey…
***
Türkiye’nin önünde ciddi dış borç yükü var…
Kriz bizi ‘teğet’ geçmedi…
Sırtımızdaki kambur biraz daha büyüdü o kadar…
Türkiye’nin bu yükü hafifletmesi, bu kamburdan süreç içinde kurtulabilmesi için, çözümler üretilmeli…
Her partinin vebali var…
Türkiye’nin bugün her anlamda bir kurtuluş savaşı vermesi şart…
Bu savaş, ekonomik, politik ama duruşla ilgili olmalı…
Çatışmadan…
Birlik ve bütünlük içinde…
İktidara gelmek demek, hala ülkeyi yönetmek demek olmuyor, maalesef…
***
Diyalog…
Sihirli kelime bu belki…
Yerelde bu sağlanabiliyor, kısmen de olsa…
Genel de söylemler sertleştikçe, diyalog yolu kapanıyor…
Tabi ki diyalog yolunda en önemli görev, Başbakan’a düşüyor…
Savaşmadan…
Dinleyerek…
Anlatarak…
Kamplaşmaya neden olmadan…
Kucaklayarak…
Başbakan, aynı zamanda Ak parti Genel Başkanı olabilir…
Ama Başbakanlık koltuğuna oturduğu an, bu ülkenin tüm halkını kucaklamak zorunda…
Meydanlarda da AK Parti Genel Başkanı gibi değil, Başbakan gibi seslenmeli hep…
Onun farkı bu, ülkenin başbakanı, Ak Parti’nin değil…
Yumuşama ve diyalog şart…
Türkiye için…
12 yıldır birlikteydiniz
Hükümet-Cemaat çatışması…
Hoş Başbakan artık cemaat demiyor, örgüt diyor…
Hükümet-cemaat 12 yıl el ele kol kola hareket etti…
Hükümet, cemaatin tüm taleplerini karşıladı…
Doğal karşılamak gerekir, aralarında düşünsel anlamda da bir beraberlik vardı…
Ters düştüler…
Birbirlerine düşman oldular…
12 yıldır da CHP, cemaate veryansın etmedi mi?
Hükümeti bu yönde eleştirmedi mi?
Buraya kadar CHP haklı diyelim…
Buraya kadar Kemal Kılıçdaroğlu haklı diyelim…
12 yıldır bu ülkede yolsuzluk-hırsızlık olduysa, hükümet-cemaat işbirliği ile olmadı mı?
CHP’nin söylemleri hep bu yönde…
Peki şimdi ne oldu da, hükümet-cemaat ilişkisi bozulunca;
CHP-cemaat ilişkisi başladı.
Kemal Kılıçdaroğlu, Amerika temasları…
Cemaatin yandaş medyası (!), bırakın CHP’yi BDP’nin bile açıklamalarını çok güzel veriyor…
Çıkar üzerine kurulu…
Oy üzerine kurulu…
İlkesiz…
Gizli birliktelikler…
Ne getirir CHP’ye ya da ülkeye…
CHP’nin, sosyal demokrat dahi olmayan adaylarla seçim arenasına çıkmasını nasıl karşılıyor CHP tabanı…
Bursa’da da Bozbey’i anlarım, Şahin’i kim anlatacak?
Mustafakemalpaşa ilçesinde Mehmet Küçükaşık’ı anlarım, Mansur Yavaş’ı kim anlatacak…
Kafa aynı olunca
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül…
Zor bir süreçten sonra Ak Parti-MHP oylarıyla ‘Köşk’e çıktı…
Mevcut iktidarın içinden geldiği, Başbakanlığını da yaptığı bir hükümetle ters düşmesini kimse beklemez…
Zaman zaman umut edebilir yalnızca…
Ne olursa olsun, Gül, TC’nin sivil Cumhurbaşkanı…
Sevseniz de sevmeseniz de Özal gibi, Ahmet Necdet Sezer gibi…
Şimdilerde, İlker Başbuğ adı dillendiriliyor…
Köşk için…
Nedendir bilinmez, demokrasi, vatan, millet diyen insanlar, hikmeti ‘askeri’ yönde ararlar…
Türkiye’nin aydınları…
Maalesef…
1960’larda, 1970’lerde ‘ordu’nun kendisini kurtarmasını bekleyecek bir anlayış, hep vardı…
Bugün de aynı anlayış çerçevesinde, Ak Parti iktidarıyla 12 Eylül’den, 28 Şubat’tan hesap sorulacağına inanmadılar mı?
O yüzden ‘Yetmez ama Evet’ demediler mi?
Zaten, bizim siyasal partilerimizin, askeri yönetimlerden bir farkı var mı?
Ak Parti Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan’a rağmen, halk istedi diye biri aday olabilir mi?
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’na rağmen, halk istedi diye biri aday olabilir mi?
Bırakın halkı, partilerin Merkez Karar Yönetim Kurulları dahi, Genel Başkana rağmen bir adayın arkasında duramaz…
Mevcut partiler demokratik bir yapıya sahip değilken, ülke için demokrasi getireceklerine inanmak, hayal bile olamaz.
En Çok Okunan Haberler