Bazen aklıma ölüm gelir de oturup bir süre düşünürüm. Ahmet Kayanın da şarkısında ‘’ Ölmek ne garip şey anne ‘’ dediği gibi. Gerçekten ölmek ne garip şey. Ölüyorsun ve bir daha sevdiğin insanlarla birlikte değilsin. Seni unutmayan hayallerinde yaşatan en seven kişi bile yirmi sene, bilemedin otuz sene adını anıp hatırlıyor ve sonrası yoksun. Unutulup gidiyorsun. Tabiri caizse yok olup gidiyorsun.
Annem babam sağ, rabbim eksikliklerini göstermesin. Dedelerimi, anneannemi düşünüyorum. Yıllarca beni sevmiş , koruyup kollamış bu güzel insanlar benim gönlümde halan yaşarken benim çocuklarım için maalesef aynı şeyleri söyleyemeyeceğim. Onlar bu âlemden diğer aleme intikal ettiklerinde çocuklarım küçüktü. Onlar için benim büyüklerimin hayatta olup olmaması hiçbir şey ifade etmiyor. Çünkü yeterince tanımıyorlar. Onlarda bizi hatırlayıp hayır ile yad edecekler. Yani kısaca öldüğün zaman en baba yirmi sene otuz sene hatırlanıyorsun sonrası yoksun. Belki de gerçekte ölüm bu olsa gerek, seni hatırlayan, adını hayırla yad eden birilerinin kalmaması. Unutulman. Hepimiz öyle zannediyorum buradan geçeceğiz ve o gün geldiğinde bizi hatırlayan kimse kalmamış olacak. İşte o gün Rabbimizle baş başa kalacağız.
Ama bazı tarihe mal olmuş büyük şahsiyetler vardır ki; onları unutamazsınız. Siz unutmaya çalışsanız da, okuduğunuz kitaplar hatırlatır, beraber oturup çay içtiğiniz, sohbet ettiğiniz insanlar hatırlatır, Sana onun ölmediğini yaşadığın şehir, yaşadığın topraklar hatırlatır, devrimleri hatırlatır, savaşları hatırlatır. Koca dünyaya olan dik duruşu hatırlatır. Unutamazsınız. Unutmak isteseniz bile.
UNUTMADIK ve UNUTTURMAYACAĞIZ…
Evet, bugün 10 Kasım, Atamızın fizik beden olarak aramızdan ayrılışının 86. Yılı. 86 koca yıl geçmiş olmasına rağmen hala aramızda, hala bizlerle birlikte. On yıl değil, yirmi yıl değil, otuz yıl değil. Sonsuza dek Türk Milleti var oldukça her zaman gönlümüzde ve bizler ile birlikte olacak hiç şüphesiz.
Müsaade ederseniz sizlere aklımdan bir an olsun hiç çıkmayan Atamın bir hatırasını yad edeceğim.
Mustafa Kemal'in Nisan 1915'te Kemalyeri'nden verdiği emir şudur:
''Benimle beraber burada muharebe eden bilcümle askerler kat'iyyen bilmelidir ki, uhdemize tevdi edilmiş namus vazifesini tamamen ifa etmek için, bir adım geri gitmek yoktur. Hâbü istirahat aramanın, bu istirahatten yalnız bizim değil, bütün milletimizin ebediyen mahrum kalmasına sebebiyet verebileceğini cümlenize hatırlatırım. Bütün arkadaşlarımın hemfikir olduklarına ve düşmanı denize dökmedikçe yorgunluk âsârı göstermeyeceklerine şüphe yoktur.''
Kısacası şudur ki ; ben size ölmeyi emrediyorum ve bu menzile hep beraber gideceğiz.
Hadi bakalım; askerinin en başında bulunup ta savaşan bir komutan. Allah aşkına inançsız bir insanın yüklenebileceği bir sorumluluk mudur bu.
‘Ben size taarruz emretmiyorum. Ölmeyi emrediyorum.’
Düşman güçleri 25 Nisan 1918 sabahı Mustafa Kemal'in düşündüğü noktadan saldırdı. 19. Tümen Komutanı Mustafa Kemal Kocaçimen'de, Conkbayır'da, savaştı. Cephanesi biten askerlere :
‘Süngü tak emrini verdi.’ ve daha sonra ;
‘’ Ben size taarruz emretmiyorum.’’ ölmeyi emrediyorum. Biz ölünceye kadar geçecek zaman içinde yerimize başka kuvvetler ve başka komutanlar geçebilir ‘’ dedi. Tarihin bu en büyük siper savaşı başlamıştı. Siperler arası uzaklık sekiz on metre kadardı. Türk siperlerinden hiçbir asker ayrılmıyordu. Şehit düşenlerin yeri hemen dolduruluyordu.
Değerli okurlarım Mustafa Kemal Atatürk ölmedi. Emri hala geçerli. Üzerimize vacip. Çünkü haçlı ile İslam’ın savaşı bitmedi. Hala devam ediyor ve bizim Atamızın bize olan inancına, bilgilerine ve en önemlisi verdiği emirlere ihtiyacımız var.
Bizden ölünceye dek milletimiz için mücadele etmemizi emrediyor. Elimizden ne geliyorsa ve her şartta. Ancak bu şekilde istikbale ulaşabiliriz. Ancak bu şekilde emperyalist güçlerin azgınlığından emin olabiliriz.
Vergimizi hakkaniyetle ve zamanında vermekte bir cihattır. Yere düşmüş veya atılmış bir çöpü de yerden kaldırıp çöpe atmakta bir cihattır. Okumak, ilim sahibi olmakta, yeni buluşlar yapmakta her biri bir cihattır.
Ben buradan atama söz veriyorum ki; Benden daha iyi birileri gelinceye kadar, ben bitip tükeninceye kadar ülkem için, dinim için mücadele edeceğim. Senin düşüncelerin yaşıyor, emirlerin o günkü tazeliği ile kulaklarımızda. Sen ölmedin, sen ölemezsin. Senin öldüğüne inandığım gün bu ülke ölür. İslam mücadelem ölür. Sen fikirlerinle yaşıyorsun ve yaşamaya devam edeceksin. Huzur içerisinde uyu. Beden ölür ama fikirler, mücadeleler ÖLMEZ.. İtalyan radyosundaki şu anons çok anlamlı.
“ SEZAR, NAPOLYON, BÜYÜK İSKENDER, AYAĞA KALKIN! BÜYÜĞÜNÜZ GELDİ! ”
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
Bahri PALAS
ÖLÜMSÜZLÜK…
Bazen aklıma ölüm gelir de oturup bir süre düşünürüm. Ahmet Kayanın da şarkısında ‘’ Ölmek ne garip şey anne ‘’ dediği gibi. Gerçekten ölmek ne garip şey. Ölüyorsun ve bir daha sevdiğin insanlarla birlikte değilsin. Seni unutmayan hayallerinde yaşatan en seven kişi bile yirmi sene, bilemedin otuz sene adını anıp hatırlıyor ve sonrası yoksun. Unutulup gidiyorsun. Tabiri caizse yok olup gidiyorsun.
Annem babam sağ, rabbim eksikliklerini göstermesin. Dedelerimi, anneannemi düşünüyorum. Yıllarca beni sevmiş , koruyup kollamış bu güzel insanlar benim gönlümde halan yaşarken benim çocuklarım için maalesef aynı şeyleri söyleyemeyeceğim. Onlar bu âlemden diğer aleme intikal ettiklerinde çocuklarım küçüktü. Onlar için benim büyüklerimin hayatta olup olmaması hiçbir şey ifade etmiyor. Çünkü yeterince tanımıyorlar. Onlarda bizi hatırlayıp hayır ile yad edecekler. Yani kısaca öldüğün zaman en baba yirmi sene otuz sene hatırlanıyorsun sonrası yoksun. Belki de gerçekte ölüm bu olsa gerek, seni hatırlayan, adını hayırla yad eden birilerinin kalmaması. Unutulman. Hepimiz öyle zannediyorum buradan geçeceğiz ve o gün geldiğinde bizi hatırlayan kimse kalmamış olacak. İşte o gün Rabbimizle baş başa kalacağız.
Ama bazı tarihe mal olmuş büyük şahsiyetler vardır ki; onları unutamazsınız. Siz unutmaya çalışsanız da, okuduğunuz kitaplar hatırlatır, beraber oturup çay içtiğiniz, sohbet ettiğiniz insanlar hatırlatır, Sana onun ölmediğini yaşadığın şehir, yaşadığın topraklar hatırlatır, devrimleri hatırlatır, savaşları hatırlatır. Koca dünyaya olan dik duruşu hatırlatır. Unutamazsınız. Unutmak isteseniz bile.
UNUTMADIK ve UNUTTURMAYACAĞIZ…
Evet, bugün 10 Kasım, Atamızın fizik beden olarak aramızdan ayrılışının 86. Yılı. 86 koca yıl geçmiş olmasına rağmen hala aramızda, hala bizlerle birlikte. On yıl değil, yirmi yıl değil, otuz yıl değil. Sonsuza dek Türk Milleti var oldukça her zaman gönlümüzde ve bizler ile birlikte olacak hiç şüphesiz.
Müsaade ederseniz sizlere aklımdan bir an olsun hiç çıkmayan Atamın bir hatırasını yad edeceğim.
Mustafa Kemal'in Nisan 1915'te Kemalyeri'nden verdiği emir şudur:
''Benimle beraber burada muharebe eden bilcümle askerler kat'iyyen bilmelidir ki, uhdemize tevdi edilmiş namus vazifesini tamamen ifa etmek için, bir adım geri gitmek yoktur. Hâbü istirahat aramanın, bu istirahatten yalnız bizim değil, bütün milletimizin ebediyen mahrum kalmasına sebebiyet verebileceğini cümlenize hatırlatırım. Bütün arkadaşlarımın hemfikir olduklarına ve düşmanı denize dökmedikçe yorgunluk âsârı göstermeyeceklerine şüphe yoktur.''
Kısacası şudur ki ; ben size ölmeyi emrediyorum ve bu menzile hep beraber gideceğiz.
Hadi bakalım; askerinin en başında bulunup ta savaşan bir komutan. Allah aşkına inançsız bir insanın yüklenebileceği bir sorumluluk mudur bu.
‘Ben size taarruz emretmiyorum. Ölmeyi emrediyorum.’
Düşman güçleri 25 Nisan 1918 sabahı Mustafa Kemal'in düşündüğü noktadan saldırdı. 19. Tümen Komutanı Mustafa Kemal Kocaçimen'de, Conkbayır'da, savaştı. Cephanesi biten askerlere :
‘Süngü tak emrini verdi.’ ve daha sonra ;
‘’ Ben size taarruz emretmiyorum.’’ ölmeyi emrediyorum. Biz ölünceye kadar geçecek zaman içinde yerimize başka kuvvetler ve başka komutanlar geçebilir ‘’ dedi. Tarihin bu en büyük siper savaşı başlamıştı. Siperler arası uzaklık sekiz on metre kadardı. Türk siperlerinden hiçbir asker ayrılmıyordu. Şehit düşenlerin yeri hemen dolduruluyordu.
Değerli okurlarım Mustafa Kemal Atatürk ölmedi. Emri hala geçerli. Üzerimize vacip. Çünkü haçlı ile İslam’ın savaşı bitmedi. Hala devam ediyor ve bizim Atamızın bize olan inancına, bilgilerine ve en önemlisi verdiği emirlere ihtiyacımız var.
Bizden ölünceye dek milletimiz için mücadele etmemizi emrediyor. Elimizden ne geliyorsa ve her şartta. Ancak bu şekilde istikbale ulaşabiliriz. Ancak bu şekilde emperyalist güçlerin azgınlığından emin olabiliriz.
Vergimizi hakkaniyetle ve zamanında vermekte bir cihattır. Yere düşmüş veya atılmış bir çöpü de yerden kaldırıp çöpe atmakta bir cihattır. Okumak, ilim sahibi olmakta, yeni buluşlar yapmakta her biri bir cihattır.
Ben buradan atama söz veriyorum ki; Benden daha iyi birileri gelinceye kadar, ben bitip tükeninceye kadar ülkem için, dinim için mücadele edeceğim. Senin düşüncelerin yaşıyor, emirlerin o günkü tazeliği ile kulaklarımızda. Sen ölmedin, sen ölemezsin. Senin öldüğüne inandığım gün bu ülke ölür. İslam mücadelem ölür. Sen fikirlerinle yaşıyorsun ve yaşamaya devam edeceksin. Huzur içerisinde uyu. Beden ölür ama fikirler, mücadeleler ÖLMEZ.. İtalyan radyosundaki şu anons çok anlamlı.
“ SEZAR, NAPOLYON, BÜYÜK İSKENDER, AYAĞA KALKIN! BÜYÜĞÜNÜZ GELDİ! ”