“Bir insanın kendine duyduğu sevgi ile başkalarına duyduğu saygı arasındaki denge bozulduğunda, orada sağlıksız bir benlik doğar.”
— Erich Fromm
Günümüz dünyasında sıkça karşılaştığımız, ancak çoğu zaman tanımakta geciktiğimiz bir kavram var: Narsistik kişilik. Kimileri bunu yüksek özgüven sanıyor, kimileri de sadece "kendini biraz fazla seviyor" diyerek geçiştiriyor. Oysa mesele çok daha derin. Narsisizm, çağımızın görünmez ama etkili bir salgınına dönüşmüş durumda.
Bir sabah haber merkezinde çalışırken önüme düşen bir e-posta dikkatimi çekti: Narsist kişilik bozukluğu üzerine bir araştırma ve uzman görüşü. Bu tanıdık ama karmaşık kişilik tipiyle ilgili verilen bilgiler beni hem düşündürdü hem de kaleme sarılmaya itti. Çünkü artık yalnızca psikoloji kitaplarında değil, hayatın tam ortasında karşımıza çıkan bir problem bu.
Narsisizmin tanımıyla başlayalım
En yalın haliyle narsistik kişilik bozukluğu; abartılı bir kendine hayranlık, sürekli onaylanma ihtiyacı, empati yoksunluğu, karşısındakini değersizleştirme eğilimi ve insan ilişkilerinde manipülatif bir yaklaşım ile tanımlanıyor.
Narsist bireyler kendilerini "özel" görürler ve bu yüzden sadece "seçkin" insanlarla ilişki kurmaları gerektiğine inanırlar. Çoğu zaman başarılarını abartırlar, eleştiriyi kaldıramazlar ve en ufak bir olumsuzlukta savunmaya geçer, karşı saldırıya geçebilirler.
“Narsisist insan, başkalarının ona ne kadar hayran olduğunu değil, onun kendine ne kadar hayran olduğunu ölçer.”
— Theodore Millon, Psikolog
Narsistlerin maskesi: Hediyeler, ilgi, hayranlık
Uzman Klinik psikologların açıklamaları bu konuda oldukça çarpıcı. Ona göre narsistik bireyler karşısındaki kişiyi önce hediyelere boğar, övgülerle yüceltir, değerli hissettirir. Ancak bu durum uzun sürmez. İlişkinin ilerleyen dönemlerinde o kişi artık sadece bir "eşya" gibidir.
Uzmanlar, ayrıca narsizmin toplumumuzda daha çok erkeklerde görüldüğünü belirtiyor. Bunun temelinde tarih boyunca erkeğe yüklenen “güçlü olma”,“başarıya ulaşma” beklentilerinin etkili olduğunu vurguluyor.
Ancak günümüzde kadınlar arasında da sosyal medya aracılığıyla benmerkezci, dış onaya bağımlı bir kişilik yapısının geliştiğini söylemek mümkün. Paylaşılan fotoğraflar, başarı hikâyeleri, kusursuz hayat kurguları...
Hepsi bir tür dijital narsizmin parçaları.
Narsistlerle nasıl başa çıkılır?
Narsistik bireylerle ilişkide olan kişiler genellikle duygusal olarak yıpranmış hissederler. Sürekli suçlanan, yetersiz hissettirilen ya da değersizleştirilen taraf olurlar. Bu nedenle bazı önlemler hayat kurtarıcı olabilir:
Gerektiği yerde net sınırlar çizilmeli.
Sözlere değil, davranışlara odaklanılmalı.
Tartışmalarda suçlama oyunlarına dahil olunmamalı.
Kendi özsaygımızı koruyacak alanlar yaratılmalı.
En önemlisi de: Karşımızdaki kişiyi değiştirmeye çalışmamalıyız.
“Bir narsistle tartışmak, aynayla kavga etmeye benzer; ne yansımayı değiştirebilirsin, ne de kendini görmezden gelebilirsin.”
— Anonim
Sosyal medya: Narsizmin vitrini
Günümüzde narsizmin belki de en çok beslendiği yer sosyal medya. Herkesin en mutlu anlarını paylaştığı, en başarılı olduğunu vurguladığı bu dijital platformlar, gerçeklik algısını çarpıtıyor. İnsanlar birbirlerine karşı değil, izleyiciye karşı oynuyor. Böylece içi boş ama parıltılı bir dünya yaratılıyor.
Oysa gerçek yaşam o kadar mükemmel değil. İnsan olmak; kusurlu, kırılgan, duygulu ve çoğu zaman eksik olmak demektir. İşte narsistik kişilikler bu eksikliği kabul etmekte zorlanır. O yüzden sürekli üstün olmak, önde olmak zorundadırlar.
Narsizm; sadece kişisel ilişkilerde değil, iş hayatında, politikada, hatta kültürümüzün yapısında da etkisini gösteren derin bir sorundur. Fark edilmediğinde sessizce yıpratır, ilişkileri kemirir ve insanı kendine yabancılaştırır.
Narsist bir dünyada sağlıklı kalabilmek için önce kendimize dürüst olmalıyız:
Hayranlık mı arıyoruz, yoksa gerçek bağlar mı kurmak istiyoruz?
“İnsanın kendine duyduğu sağlıklı sevgi, başkalarını da sevebilme kapasitesinin temelidir. Narsist, sadece kendine âşıktır ama aslında sevmeyi bilmez.”
— Erich Fromm
SEVGİYLE KALIN!
Yorum Ekle
Yorumlar (0)
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
Bursada Meydan
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
Emine KAYA
"Aynadaki Hayalet: Narsisizmin"
“Bir insanın kendine duyduğu sevgi ile başkalarına duyduğu saygı arasındaki denge bozulduğunda, orada sağlıksız bir benlik doğar.”
— Erich Fromm
Günümüz dünyasında sıkça karşılaştığımız, ancak çoğu zaman tanımakta geciktiğimiz bir kavram var: Narsistik kişilik. Kimileri bunu yüksek özgüven sanıyor, kimileri de sadece "kendini biraz fazla seviyor" diyerek geçiştiriyor. Oysa mesele çok daha derin. Narsisizm, çağımızın görünmez ama etkili bir salgınına dönüşmüş durumda.
Bir sabah haber merkezinde çalışırken önüme düşen bir e-posta dikkatimi çekti: Narsist kişilik bozukluğu üzerine bir araştırma ve uzman görüşü. Bu tanıdık ama karmaşık kişilik tipiyle ilgili verilen bilgiler beni hem düşündürdü hem de kaleme sarılmaya itti. Çünkü artık yalnızca psikoloji kitaplarında değil, hayatın tam ortasında karşımıza çıkan bir problem bu.
Narsisizmin tanımıyla başlayalım
En yalın haliyle narsistik kişilik bozukluğu; abartılı bir kendine hayranlık, sürekli onaylanma ihtiyacı, empati yoksunluğu, karşısındakini değersizleştirme eğilimi ve insan ilişkilerinde manipülatif bir yaklaşım ile tanımlanıyor.
Narsist bireyler kendilerini "özel" görürler ve bu yüzden sadece "seçkin" insanlarla ilişki kurmaları gerektiğine inanırlar. Çoğu zaman başarılarını abartırlar, eleştiriyi kaldıramazlar ve en ufak bir olumsuzlukta savunmaya geçer, karşı saldırıya geçebilirler.
“Narsisist insan, başkalarının ona ne kadar hayran olduğunu değil, onun kendine ne kadar hayran olduğunu ölçer.”
— Theodore Millon, Psikolog
Narsistlerin maskesi: Hediyeler, ilgi, hayranlık
Uzman Klinik psikologların açıklamaları bu konuda oldukça çarpıcı. Ona göre narsistik bireyler karşısındaki kişiyi önce hediyelere boğar, övgülerle yüceltir, değerli hissettirir. Ancak bu durum uzun sürmez. İlişkinin ilerleyen dönemlerinde o kişi artık sadece bir "eşya" gibidir.
Uzmanlar, ayrıca narsizmin toplumumuzda daha çok erkeklerde görüldüğünü belirtiyor. Bunun temelinde tarih boyunca erkeğe yüklenen “güçlü olma”, “başarıya ulaşma” beklentilerinin etkili olduğunu vurguluyor.
Ancak günümüzde kadınlar arasında da sosyal medya aracılığıyla benmerkezci, dış onaya bağımlı bir kişilik yapısının geliştiğini söylemek mümkün. Paylaşılan fotoğraflar, başarı hikâyeleri, kusursuz hayat kurguları...
Hepsi bir tür dijital narsizmin parçaları.
Narsistlerle nasıl başa çıkılır?
Narsistik bireylerle ilişkide olan kişiler genellikle duygusal olarak yıpranmış hissederler. Sürekli suçlanan, yetersiz hissettirilen ya da değersizleştirilen taraf olurlar. Bu nedenle bazı önlemler hayat kurtarıcı olabilir:
Gerektiği yerde net sınırlar çizilmeli.
Sözlere değil, davranışlara odaklanılmalı.
Tartışmalarda suçlama oyunlarına dahil olunmamalı.
Kendi özsaygımızı koruyacak alanlar yaratılmalı.
En önemlisi de: Karşımızdaki kişiyi değiştirmeye çalışmamalıyız.
“Bir narsistle tartışmak, aynayla kavga etmeye benzer; ne yansımayı değiştirebilirsin, ne de kendini görmezden gelebilirsin.”
— Anonim
Sosyal medya: Narsizmin vitrini
Günümüzde narsizmin belki de en çok beslendiği yer sosyal medya. Herkesin en mutlu anlarını paylaştığı, en başarılı olduğunu vurguladığı bu dijital platformlar, gerçeklik algısını çarpıtıyor. İnsanlar birbirlerine karşı değil, izleyiciye karşı oynuyor. Böylece içi boş ama parıltılı bir dünya yaratılıyor.
Oysa gerçek yaşam o kadar mükemmel değil. İnsan olmak; kusurlu, kırılgan, duygulu ve çoğu zaman eksik olmak demektir. İşte narsistik kişilikler bu eksikliği kabul etmekte zorlanır. O yüzden sürekli üstün olmak, önde olmak zorundadırlar.
Narsizm; sadece kişisel ilişkilerde değil, iş hayatında, politikada, hatta kültürümüzün yapısında da etkisini gösteren derin bir sorundur. Fark edilmediğinde sessizce yıpratır, ilişkileri kemirir ve insanı kendine yabancılaştırır.
Narsist bir dünyada sağlıklı kalabilmek için önce kendimize dürüst olmalıyız:
Hayranlık mı arıyoruz, yoksa gerçek bağlar mı kurmak istiyoruz?
“İnsanın kendine duyduğu sağlıklı sevgi, başkalarını da sevebilme kapasitesinin temelidir. Narsist, sadece kendine âşıktır ama aslında sevmeyi bilmez.”
— Erich Fromm
SEVGİYLE KALIN!