Geçtiğimiz günlerde Osmangazi Belediyesi tarafından düzenlenen "Bursa’nın Depremselliği ve Depreme Dirençli Osmangazi" başlıklı söyleşide, Yer Bilimci Prof. Dr. Naci Görür önemli açıklamalarda bulundu.
Konu deprem olunca hepimizi ilgilendiriyor. Bursa da deprem kuşağında yer alan illerdendir. Biz de söyleşiyi pür dikkatle dinledik ve notlar aldık.
Türkiye’nin deprem gerçeğiyle yüzleşmesi gerektiğini belirten Görür, özellikle Bursa’nın içinde bulunduğu kritik durumu gözler önüne serdi. Deprem konusunun Türkiye için bir "olsa da olur, olmasa da olur" meselesi değil, bir hayatta kalma meselesi olduğunun altını çizen Görür, 10 yıl içerisinde Bursa’nın depreme dirençli hale getirilmesinin mümkün olduğunu vurguladı.
DEPREM, KADER DEĞİL BİLİMSEL BİR GERÇEKLİKTİR
Türkiye, tarih boyunca büyük depremlerle karşı karşıya kalmış, ancak ne halk ne de yöneticiler bu depremlerden yeterince ders çıkarabilmiştir. 1939 Erzincan depreminden 2023 Kahramanmaraş depremlerine kadar yaşanan sarsıntılar, on binlerce insanın hayatını kaybetmesine sebep oldu. Ancak hala "kadercilik" anlayışıyla hareket edilmesi, bilimden uzak yaklaşımların benimsenmesi büyük bir sorun olarak karşımıza çıkıyor. Prof. Dr. Görür, bu noktada çok çarpıcı bir ifadeyle "Bizim dinimizde ‘Bilim Çin’de de olsa gidin alın’ denilmiştir. Bu inanıştaki bir dinde insanların ölümü kadere bağlanamaz" diyerek depreme karşı alınmayan önlemlerin sorumluluğunu bilime sırt çeviren anlayışlara bağladı.
BURSA BÜYÜK TEHLİKE ALTINDA
Bursa’nın deprem açısından büyük risk taşıdığını belirten Görür, kenti tehdit eden fay sisteminin 7 ve üzeri büyüklükte depremler üretebileceğini ifade etti. Kuzey Anadolu Fay Zonu’nun güney kolu üzerinde bulunan Bursa, hem fay hatları açısından tehlikeli bir noktada hem de ova üzerine kurulu olması nedeniyle zemini oldukça çürük. Olası bir depremde en büyük hasarı alabilecek bölgelerden biri olan Bursa’nın bir an önce depreme dirençli hale getirilmesi gerekiyor.
Ancak burada en önemli noktalardan biri, bu çalışmanın yalnızca kentsel dönüşüm ile sınırlı kalmaması gerektiğidir. Görür’ün de belirttiği gibi, Türkiye’de kentsel dönüşüm, büyük ölçüde "rantsal dönüşüm"e dönüştü. Yapılması gereken, kentin bütüncül bir şekilde ele alınarak altyapısından yapı stokuna, acil durum planlamasından halkın bilinçlendirilmesine kadar kapsamlı bir çalışma yürütmektir.
DEPREME DİRENÇLİ KENT İÇİN 10 YIL YETERLİ
Bursa’nın depreme dirençli hale gelmesi için gerekli olan süre 10 yıl. Bu süre, İstanbul için bile yeterli olmamışken, Bursa için nasıl mümkün olabilir? Görür, bu sorunun cevabını çok net bir şekilde veriyor: "Bursa halkı, merkezi yönetimi beklemeden kendi içinde harekete geçmeli."
Bir kenti dirençli hale getirmek için öncelikle sağlam bir yönetim planının oluşturulması gerektiğini belirten Görür, altı kişilik bir ekiple bu sürecin başlatılabileceğini söyledi. Bu ekip; belediye başkanı, yönetim koordinatörü, halk koordinatörü, altyapı koordinatörü, yapı stoku koordinatörü, ekosistem-çevre koordinatörü ve ekonomi koordinatöründen oluşmalıdır. Yerel yönetimlerin bu süreci şeffaf bir şekilde halka anlatması ve halkın sürecin bir parçası haline getirilmesi gerekiyor.
EKONOMİK VE SİYASİ BAĞIMSIZLIĞIMIZ TEHLİKEDE
Marmara Bölgesi, Türkiye’nin ekonomik lokomotifi konumunda. Olası bir Marmara depreminde, bölgenin ekonomik olarak çökmesi, tüm ülkenin diz çökmesi anlamına geliyor. Bu durum yalnızca ekonomik değil, aynı zamanda siyasi bağımsızlığımızı da tehlikeye sokacak bir süreci tetikleyebilir. Bugün İstanbul ve Bursa gibi büyük şehirler, ülkenin üretim ve ticaret merkezleri konumunda. Deprem sonrası bu şehirlerin toparlanması uzun yıllar sürebilir ve Türkiye’nin uluslararası düzeyde rekabet gücünü ciddi şekilde zayıflatabilir.
Dolayısıyla Bursa gibi büyük bir sanayi ve ticaret kentinin bir gün dahi duraksamaması gerekiyor. İş dünyasının da bu sürece dâhil olması, fabrikaların, üretim tesislerinin ve ticaret merkezlerinin depreme dayanıklı hale getirilmesi elzemdir.
Deprem sadece binaları yıkmıyor, aynı zamanda çevresel bir felaketi de beraberinde getiriyor. Kahramanmaraş depremlerinin ardından ortaya çıkan milyonlarca ton molozun yanlış şekilde bertaraf edilmesi nedeniyle, ilerleyen yıllarda bölgede kanser vakalarının artması bekleniyor. Bursa’da meydana gelecek olası bir depremde de büyük miktarda moloz çıkacak. Peki, bunlar nasıl depolanacak? Su kaynaklarımız nasıl korunacak? Depremin yalnızca bir bina güvenliği meselesi olmadığını, çevresel etkileri de içinde barındırdığını unutmamak gerekiyor.
HAREKETE GEÇME ZAMANI
Prof. Dr. Görür’ün de belirttiği gibi, Bursa’nın kaderini değiştirmek bizim elimizde. Merkezi hükümet, belediyeler ve halk birlikte hareket etmediği sürece bir kenti depreme dirençli hale getirmek mümkün değil. Ancak yalnızca belediyeden ya da hükümetten bir şey beklemek de doğru değil. Depreme hazırlık, toplumun her kesimini kapsayan bir bilinçlenme ve organizasyon sürecidir.
Bugün harekete geçmezsek, bir sonraki büyük deprem geldiğinde yalnızca enkaz altında kalmayacağız, aynı zamanda ekonomik ve siyasi bağımsızlığımızı da kaybetme riskiyle karşı karşıya kalacağız. Bursa için bir umut var ve bu umut, bilimden ve birlikte hareket etmekten geçiyor.
SEVGİYLE KALIN!
Yorum Ekle
Yorumlar (0)
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
Emine KAYA
DİRENÇLİ KENT OLUŞTURMA ZORUNLULUĞU…
Geçtiğimiz günlerde Osmangazi Belediyesi tarafından düzenlenen "Bursa’nın Depremselliği ve Depreme Dirençli Osmangazi" başlıklı söyleşide, Yer Bilimci Prof. Dr. Naci Görür önemli açıklamalarda bulundu.
Konu deprem olunca hepimizi ilgilendiriyor. Bursa da deprem kuşağında yer alan illerdendir. Biz de söyleşiyi pür dikkatle dinledik ve notlar aldık.
Türkiye’nin deprem gerçeğiyle yüzleşmesi gerektiğini belirten Görür, özellikle Bursa’nın içinde bulunduğu kritik durumu gözler önüne serdi. Deprem konusunun Türkiye için bir "olsa da olur, olmasa da olur" meselesi değil, bir hayatta kalma meselesi olduğunun altını çizen Görür, 10 yıl içerisinde Bursa’nın depreme dirençli hale getirilmesinin mümkün olduğunu vurguladı.
DEPREM, KADER DEĞİL BİLİMSEL BİR GERÇEKLİKTİR
Türkiye, tarih boyunca büyük depremlerle karşı karşıya kalmış, ancak ne halk ne de yöneticiler bu depremlerden yeterince ders çıkarabilmiştir. 1939 Erzincan depreminden 2023 Kahramanmaraş depremlerine kadar yaşanan sarsıntılar, on binlerce insanın hayatını kaybetmesine sebep oldu. Ancak hala "kadercilik" anlayışıyla hareket edilmesi, bilimden uzak yaklaşımların benimsenmesi büyük bir sorun olarak karşımıza çıkıyor. Prof. Dr. Görür, bu noktada çok çarpıcı bir ifadeyle "Bizim dinimizde ‘Bilim Çin’de de olsa gidin alın’ denilmiştir. Bu inanıştaki bir dinde insanların ölümü kadere bağlanamaz" diyerek depreme karşı alınmayan önlemlerin sorumluluğunu bilime sırt çeviren anlayışlara bağladı.
BURSA BÜYÜK TEHLİKE ALTINDA
Bursa’nın deprem açısından büyük risk taşıdığını belirten Görür, kenti tehdit eden fay sisteminin 7 ve üzeri büyüklükte depremler üretebileceğini ifade etti. Kuzey Anadolu Fay Zonu’nun güney kolu üzerinde bulunan Bursa, hem fay hatları açısından tehlikeli bir noktada hem de ova üzerine kurulu olması nedeniyle zemini oldukça çürük. Olası bir depremde en büyük hasarı alabilecek bölgelerden biri olan Bursa’nın bir an önce depreme dirençli hale getirilmesi gerekiyor.
Ancak burada en önemli noktalardan biri, bu çalışmanın yalnızca kentsel dönüşüm ile sınırlı kalmaması gerektiğidir. Görür’ün de belirttiği gibi, Türkiye’de kentsel dönüşüm, büyük ölçüde "rantsal dönüşüm"e dönüştü. Yapılması gereken, kentin bütüncül bir şekilde ele alınarak altyapısından yapı stokuna, acil durum planlamasından halkın bilinçlendirilmesine kadar kapsamlı bir çalışma yürütmektir.
DEPREME DİRENÇLİ KENT İÇİN 10 YIL YETERLİ
Bursa’nın depreme dirençli hale gelmesi için gerekli olan süre 10 yıl. Bu süre, İstanbul için bile yeterli olmamışken, Bursa için nasıl mümkün olabilir? Görür, bu sorunun cevabını çok net bir şekilde veriyor: "Bursa halkı, merkezi yönetimi beklemeden kendi içinde harekete geçmeli."
Bir kenti dirençli hale getirmek için öncelikle sağlam bir yönetim planının oluşturulması gerektiğini belirten Görür, altı kişilik bir ekiple bu sürecin başlatılabileceğini söyledi. Bu ekip; belediye başkanı, yönetim koordinatörü, halk koordinatörü, altyapı koordinatörü, yapı stoku koordinatörü, ekosistem-çevre koordinatörü ve ekonomi koordinatöründen oluşmalıdır. Yerel yönetimlerin bu süreci şeffaf bir şekilde halka anlatması ve halkın sürecin bir parçası haline getirilmesi gerekiyor.
EKONOMİK VE SİYASİ BAĞIMSIZLIĞIMIZ TEHLİKEDE
Marmara Bölgesi, Türkiye’nin ekonomik lokomotifi konumunda. Olası bir Marmara depreminde, bölgenin ekonomik olarak çökmesi, tüm ülkenin diz çökmesi anlamına geliyor. Bu durum yalnızca ekonomik değil, aynı zamanda siyasi bağımsızlığımızı da tehlikeye sokacak bir süreci tetikleyebilir. Bugün İstanbul ve Bursa gibi büyük şehirler, ülkenin üretim ve ticaret merkezleri konumunda. Deprem sonrası bu şehirlerin toparlanması uzun yıllar sürebilir ve Türkiye’nin uluslararası düzeyde rekabet gücünü ciddi şekilde zayıflatabilir.
Dolayısıyla Bursa gibi büyük bir sanayi ve ticaret kentinin bir gün dahi duraksamaması gerekiyor. İş dünyasının da bu sürece dâhil olması, fabrikaların, üretim tesislerinin ve ticaret merkezlerinin depreme dayanıklı hale getirilmesi elzemdir.
Deprem sadece binaları yıkmıyor, aynı zamanda çevresel bir felaketi de beraberinde getiriyor. Kahramanmaraş depremlerinin ardından ortaya çıkan milyonlarca ton molozun yanlış şekilde bertaraf edilmesi nedeniyle, ilerleyen yıllarda bölgede kanser vakalarının artması bekleniyor. Bursa’da meydana gelecek olası bir depremde de büyük miktarda moloz çıkacak. Peki, bunlar nasıl depolanacak? Su kaynaklarımız nasıl korunacak? Depremin yalnızca bir bina güvenliği meselesi olmadığını, çevresel etkileri de içinde barındırdığını unutmamak gerekiyor.
HAREKETE GEÇME ZAMANI
Prof. Dr. Görür’ün de belirttiği gibi, Bursa’nın kaderini değiştirmek bizim elimizde. Merkezi hükümet, belediyeler ve halk birlikte hareket etmediği sürece bir kenti depreme dirençli hale getirmek mümkün değil. Ancak yalnızca belediyeden ya da hükümetten bir şey beklemek de doğru değil. Depreme hazırlık, toplumun her kesimini kapsayan bir bilinçlenme ve organizasyon sürecidir.
Bugün harekete geçmezsek, bir sonraki büyük deprem geldiğinde yalnızca enkaz altında kalmayacağız, aynı zamanda ekonomik ve siyasi bağımsızlığımızı da kaybetme riskiyle karşı karşıya kalacağız. Bursa için bir umut var ve bu umut, bilimden ve birlikte hareket etmekten geçiyor.
SEVGİYLE KALIN!