Millet olarak çok önemli bir süreçten geçiyoruz.
Yanı başımızda savaş var.
Güvenlik güçlerimiz PKK terör örgütüne hata terör aparatlarına yönelik kararlı mücadelesini sürdürüyor.
Kış yapılanmasına giren hainlere fırsat vermiyor.
Irak'ta Suriye’de gerçekleştirilen nokta operasyonlarıyla örgütün elebaşları tek tek layık oldukları yere gönderiliyor.
Terörle, teröristlerle karşı amansız mücadele artarak devam ediyor.
İhanet içinde olanlar tek tek devlet kademelerinden ayıklandı.Ayıklanmaya da devam ediyor..
Kısaca çürük elmalara çöpe gidiyor..
Buna rağmen ortada şöyle bir tablo var;kimse kimsenin tamamlayıcısı değil, herkes birbirinin ayrıklaşan yanlarına basarak,yürüyor.
Şunu bilmekte fayda var;
Gündeme getirilen projelerin algılanması ve anlamlanmasından başlanarak dışavuruma değin bir süreç vardır.
Bu önemli bir süreçtir.
Bu süreçle birlikte yepyeni bir bakış açısı kazanılır.
“Evet Suriye politikası belki başında yanlıştı. Bazılarına göre yanlış adımlar atıldı.Avrupa ile yapılan geri kabul anlaşması kesinlikle yanlıştı.Fakat bugün gelinen noktada bunları konuşmanın kime ne faydası olacak.”
Ama bu süreçte İnsanlar dünyayı, ve çevresini o açı ile görerek,yeniden nasıl kurulduğunu ve nasıl değiştiğini anlamaya en azından gayret gösterir.
Bizde durum biraz farklı…
Etrafımızda yaşananların ne anlama geldiğini anlamak istemeyenler, kin ve nefret üzerinden aslında ülkeye ihanet ettiklerini,ülkenin önüne takoz koyduklarını ve bunu da bile bile yaptıklarını söylemek sanırım yanlış olmaz.
Aslında, değişimlerin yaşandığı toplumdaki insanların olumlu bakış açısı,onlara da yeni dünyalar kazandıracaktır.
Türkiye kazanırken, bir anlamda kendileri kazanacaktır.
Gelişmiş,refah seviyesi yükselmiş bir ülkenin nimetlerinden onlarda faydalanacaktır.
Ancak;
Zaman zaman yaşadığımız bu toplumda anlamaya ve anlamlandırmaya çalıştığımız bu uzun yolculuktaki riyakarlıklar içimizi kanatır..
Düşte, düşüncede çok güzel insanlar var; reel hayata iniyorsunuz umutlarımız teker teker bitiyor.
Yerelde ve genelde yaşananlar aşikar..
Ekmeğini yediğimiz suyunu içtiğimiz bu memlekete bir çivi çakmak için caba sarf edenleri yaşanan tabloya baktıkça alkışlamak erdemliktir.
Ayrıştıran değil yaklaştıran,birleştiren olmakta erdemliliktir..
Hepimizin gayreti de bu yönde olmalıdır.
Bizim gideceğimiz başka bir ülke yok.
Ülkedeki sığınmacı sorunu hep ilk sıralarda yerini alıyor..
Herkes kendi ülkesine giderse bizim ülkemizde rahat bir nefes alır.
Sanırım Suriye’de Irak’ta mücadele bunun için yapılıyor.
Güzel bir hikaye vardır, onu sizlerle paylaşmak isterim:
Adamın birisi kötü yoldan kazandığı para ile bir inek almış. Sonra, yaptıklarından pişman olmuş. Ne yapacağını bilmez bir halde dolaşırken aklına Hacı Bektaş Veli dergahı gelmiş. O zamanlar dergahlar aynı zamanda aşevi Olarak da hizmet veriyormuş.Kendisine ait ineği dergaha hediye ederek hem sevap işlerim hem de bu yükten kurtulurum diye düşünmüş ve varmış Hünkarın huzuruna.
Hacı Bektaş-ı Veli "Helal değil" diye kabul etmemiş ineği.
Adam yaptığı işten bin pişman, çaresiz, kurtulmalı bu yükten.
Çıkmış yola, doğru Konya'ya.
"Ya Mevlana durum böyle böyle...kabul et şu ineği de kurtar beni şu yükten" Mevlana kabul etmiş ineği. Adam daha önce Hacı Bektaş'a gittiğini ama Veli'nin ineği kabul etmediğini söylemiş. "Senin gibi bir ulu kabul eder de ne hikmettir ki Hünkar reddeder" diye sormuş Hz. Mevlana'ya.
Mevlana , "Biz karga isek o bir şahindir, öyle her leşe konmaz. O yüzden biz senin hediyeni kabul ederiz ama Hünkar kabul etmeyebilir" demiş.
Adam düşünmüş, taşınmış...
Biri koca Mevlana diğeri Hünkar HacıBektaş-ı Veli...
Üşenmemiş adam, doğruca Sulucahöyükte almış soluğu...
"Ey Veli, senin kabul etmediğin ineği, Mevlana Hazretleri kabul buyurdu, bu nice işdir, bir anlat bana"
"Dinle ademoğlu, bizim gönlümüz bir su birikintisi ise Mevlana'nın gönlü okyanustur. Bizim gönlümüz bir damlayla kirlenebilir,ama onun engin gönlüne bir damla neyler ki...İşte onun içindir ki, kabul etmiştir armağanını."
Birbirlerini kırmayan, yermeyen, dostların sözlerini iyiye yoran, onları yücelten o insanlardan kaldı mı ki...
Yoksa bu insanların hepsi birer düş müydü?
Ne dersiniz?
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
Ercan Akyıldız
Bakış açısı önemli..
Millet olarak çok önemli bir süreçten geçiyoruz.
Yanı başımızda savaş var.
Güvenlik güçlerimiz PKK terör örgütüne hata terör aparatlarına yönelik kararlı mücadelesini sürdürüyor.
Kış yapılanmasına giren hainlere fırsat vermiyor.
Irak'ta Suriye’de gerçekleştirilen nokta operasyonlarıyla örgütün elebaşları tek tek layık oldukları yere gönderiliyor.
Terörle, teröristlerle karşı amansız mücadele artarak devam ediyor.
İhanet içinde olanlar tek tek devlet kademelerinden ayıklandı.Ayıklanmaya da devam ediyor..
Kısaca çürük elmalara çöpe gidiyor..
Buna rağmen ortada şöyle bir tablo var;kimse kimsenin tamamlayıcısı değil, herkes birbirinin ayrıklaşan yanlarına basarak,yürüyor.
Şunu bilmekte fayda var;
Gündeme getirilen projelerin algılanması ve anlamlanmasından başlanarak dışavuruma değin bir süreç vardır.
Bu önemli bir süreçtir.
Bu süreçle birlikte yepyeni bir bakış açısı kazanılır.
“Evet Suriye politikası belki başında yanlıştı. Bazılarına göre yanlış adımlar atıldı.Avrupa ile yapılan geri kabul anlaşması kesinlikle yanlıştı.Fakat bugün gelinen noktada bunları konuşmanın kime ne faydası olacak.”
Ama bu süreçte İnsanlar dünyayı, ve çevresini o açı ile görerek,yeniden nasıl kurulduğunu ve nasıl değiştiğini anlamaya en azından gayret gösterir.
Bizde durum biraz farklı…
Etrafımızda yaşananların ne anlama geldiğini anlamak istemeyenler, kin ve nefret üzerinden aslında ülkeye ihanet ettiklerini,ülkenin önüne takoz koyduklarını ve bunu da bile bile yaptıklarını söylemek sanırım yanlış olmaz.
Aslında, değişimlerin yaşandığı toplumdaki insanların olumlu bakış açısı,onlara da yeni dünyalar kazandıracaktır.
Türkiye kazanırken, bir anlamda kendileri kazanacaktır.
Gelişmiş,refah seviyesi yükselmiş bir ülkenin nimetlerinden onlarda faydalanacaktır.
Ancak;
Zaman zaman yaşadığımız bu toplumda anlamaya ve anlamlandırmaya çalıştığımız bu uzun yolculuktaki riyakarlıklar içimizi kanatır..
Düşte, düşüncede çok güzel insanlar var; reel hayata iniyorsunuz umutlarımız teker teker bitiyor.
Yerelde ve genelde yaşananlar aşikar..
Ekmeğini yediğimiz suyunu içtiğimiz bu memlekete bir çivi çakmak için caba sarf edenleri yaşanan tabloya baktıkça alkışlamak erdemliktir.
Ayrıştıran değil yaklaştıran,birleştiren olmakta erdemliliktir..
Hepimizin gayreti de bu yönde olmalıdır.
Bizim gideceğimiz başka bir ülke yok.
Ülkedeki sığınmacı sorunu hep ilk sıralarda yerini alıyor..
Herkes kendi ülkesine giderse bizim ülkemizde rahat bir nefes alır.
Sanırım Suriye’de Irak’ta mücadele bunun için yapılıyor.
Güzel bir hikaye vardır, onu sizlerle paylaşmak isterim:
Adamın birisi kötü yoldan kazandığı para ile bir inek almış. Sonra, yaptıklarından pişman olmuş. Ne yapacağını bilmez bir halde dolaşırken aklına Hacı Bektaş Veli dergahı gelmiş. O zamanlar dergahlar aynı zamanda aşevi Olarak da hizmet veriyormuş.Kendisine ait ineği dergaha hediye ederek hem sevap işlerim hem de bu yükten kurtulurum diye düşünmüş ve varmış Hünkarın huzuruna.
Hacı Bektaş-ı Veli "Helal değil" diye kabul etmemiş ineği.
Adam yaptığı işten bin pişman, çaresiz, kurtulmalı bu yükten.
Çıkmış yola, doğru Konya'ya.
"Ya Mevlana durum böyle böyle...kabul et şu ineği de kurtar beni şu yükten" Mevlana kabul etmiş ineği. Adam daha önce Hacı Bektaş'a gittiğini ama Veli'nin ineği kabul etmediğini söylemiş. "Senin gibi bir ulu kabul eder de ne hikmettir ki Hünkar reddeder" diye sormuş Hz. Mevlana'ya.
Mevlana , "Biz karga isek o bir şahindir, öyle her leşe konmaz. O yüzden biz senin hediyeni kabul ederiz ama Hünkar kabul etmeyebilir" demiş.
Adam düşünmüş, taşınmış...
Biri koca Mevlana diğeri Hünkar HacıBektaş-ı Veli...
Üşenmemiş adam, doğruca Sulucahöyükte almış soluğu...
"Ey Veli, senin kabul etmediğin ineği, Mevlana Hazretleri kabul buyurdu, bu nice işdir, bir anlat bana"
"Dinle ademoğlu, bizim gönlümüz bir su birikintisi ise Mevlana'nın gönlü okyanustur. Bizim gönlümüz bir damlayla kirlenebilir,ama onun engin gönlüne bir damla neyler ki...İşte onun içindir ki, kabul etmiştir armağanını."
Birbirlerini kırmayan, yermeyen, dostların sözlerini iyiye yoran, onları yücelten o insanlardan kaldı mı ki...
Yoksa bu insanların hepsi birer düş müydü?
Ne dersiniz?