Bu kadim şehir, yıllarca hem uyudu hem uyutuldu. Şimdi soruyorum: Uyumaya devam mı edeceğiz, yoksa hak ettiğimiz geleceğe uyanacak mıyız?

Bursa’nın başına gelenleri bir tesadüf sanmayın. Yıllardır bu şehirde fiili bir işgal hazırlığı var. Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’ın “Uludağ, Davos olmalıdır” sözleri hâlâ hafızalarda. Fakat gelin görün ki Uludağ’ın doğal kaynak sularına adeta el konulmuş durumda.

Büyükşehir Belediye Başkanı Mustafa Bozbey açıkladı. “İklimler nedeniyle Doğancı barajında su seviyesi her geçen gün düşüyor.”

Biz kuyulardan çekilen yeraltı sularını içmek zorunda kalırken, İstanbullular Uludağ’ın yamaçlarından çıkan ab-ı hayatı afiyetle yudumluyor.

Bakın;

Bu şehirde turizmi geliştirmek için önemli adımlar atıldı. Oteller yapıldı, yatırımlar planlandı. Ama ne hikmetse, Bursa turizminin gelişmesi hep birileri tarafından engellendi.

Yenişehir Havalimanı örneği ortada… Yıllardır söylenen şu: “Sabiha Gökçen yakın, o yüzden uçaklar Yenişehir’i kullanmıyor.” Kusura bakmayın ama bu, koca bir yalandan ibaret.

Sağolsun eski Vekillerimizden teşkilat Başkan yardımcısı Mustafa Esgin'in de gayretleriyle yaz döneminde Yenişehir’den kalkan uçaklarda yer bulmak neredeyse imkânsız. Demek ki ilgi var, talep var. Peki sorun ne? Sorun, İstanbul’un havacılıkta bile Bursa üzerinde kurmak istediği hegemonya.

Hızlı tren projesini hatırlayın. Proje gündeme geldiğinde kimlerin devreye girdiğini, Bursa aleyhine nasıl lobi yapıldığını sanırım bilmeyen yoktur. Bugün o proje devam ediyorsa, o dönemin bakanlarından Faruk Çelik’in büyük mücadelesini kimse inkâr edemez.

Bursa ekonomisine güç katacak ikinci ve üçüncü üniversite projeleri bile tartışmalar arasında kaybolmuştu. Her seferinde “karşıtlık” yaftası yapıştırıldı.

Ama hayır, mücadelemiz bir karşıtlık değil; İstanbul diktasına karşı bir direniş bir tepki olarak yorumlanabilir.

Şimdi sorarım size: Bursa’dan nemalanıp bu kente kötülük yapanlar hangi vicdanla rahat uyuyor? İstanbul’un sanayisini Bursa’ya taşıyıp, vergisini bu şehre ödemeyeceklerse, çöplerini temizlememizi nasıl bekleyebilirler...

Çünkü Bursa, İstanbul’un çöplüğü değildir.

Yıllardır İstanbul’un ekonomisine katkıda bulunan on binlerce Bursalının “taşralı” olarak küçümsendiği günleri de unutmadık. Bursa adına masa başında planlar yapanları da uyarmak gerekiyor: Bu şehir sizin satranç tahtanız da değildir!

Varsın birileri “milliyetçilik damarları kabardı” desin. Elhamdülillah, biz ne ırkçıyız ne de dar kalıplara sığdırılacak aşırılardan değiliz. Bizim derdimiz yalnızca bu kentin sömürülmesine, zulme uğramasına karşı bir duruş ortaya koymaktır.

Netice olarak Bursa’nın çırpınışı kader değildir.

Gelecekteki Bursa tarihi, bu kente ihanet edenleri asla hayırla anmayacak. Ve biz de bu gerçeklerin unutulmaması için gücümüz nispetinde sesimizi yükseltmeye devam edeceğiz.