Kim ne derse desin, Ülkemiz önemli bir süreçten geçiyor. Ekonomiden siyasete, toplumsal yaşamdan savunma sanayine kadar her alanda tarihî değişimler yaşanıyor. Ülkenin kaderini belirleyecek hayati projeler hayata geçiriliyor.
Savunma sanayisinde atılan adımlar, yıllardır süren güvenlik sorunlarının çözümüne yönelik kararlı duruş, terör örgütü PKK’nın sona erdirilmesi için yürütülen çalışmalar, tüm zorluklara rağmen ilerliyor. Artık Anadolu’nun dört bir yanına eskisi kadar şehit cenazeleri gitmiyor; bu bile başlı başına büyük bir değişimin göstergesi.
Ancak genel tabloya baktığımızda toplumda birbirini tamamlayan değil, aksine birbirinden uzaklaşan bireylerin çoğaldığını görüyoruz. Herkes kendi doğrularına sarılmış durumda, kimse kimsenin sözünü tamamlamıyor.
Oysa değişimin en önemli yönü, farklılıkların bir arada anlamlandırılabilmesidir. İnsanlar, yaşadıkları dönemi doğru okuyup anlamlandırabildikçe dünyayı yeniden kurar, yeni bir bakış açısı kazanır.
Ne var ki, bu uzun yolculukta bizi rahatsız eden, içimizi kanatan bir başka gerçek var: Riyakârlık. Toplumda gelir uçurumu her geçen gün artıyor. Bir yanda şatafat içinde yaşayan, servetine servet katan bir kesim; diğer yanda ev kirasını, elektrik faturasını, çocuğunun okul masrafını düşünerek geceleri uyuyamayan insanlar.Üstelik en çok şikayet edenler de genelde en rahat yaşayanlar oluyor.
Artık devletin bu tabloya seyirci kalma lüksü yok. İktidarın, kalıcı ve adil adımlar atması gerekiyor. Üç kuruşla geçinmeye çalışan dar gelirli insanlara değil, devleti sömürenlerin yakasına yapışmak gerekiyor. Vergi barışı adı altında zenginlerin borçlarını silmek, toplumda ciddi bir adalet duygusu erozyonuna yol açıyor. Devlet, vergiyi yine devletten kazananlardan almalı. Gerçek sosyal adalet, buradan başlar.
Bir diğer sorun alanı ise kamu kurumlarındaki sorumluluk eksikliği. Devletten maaş alıp işini layıkıyla yapmayan kamu çalışanlarının varlığı, vatandaşın devlete olan güvenini zedeliyor. Gece yarısı herhangi bir kamu hastanesinin acil servisine gidin; yaşlıların, gariban insanların itiş kakış içinde beklediğini, personelin çoğu zaman ilgisiz davrandığını görürsünüz. İşte tam da burada “eğitim” devreye girmeli. Kurum içi eğitimler, denetimler ve sorumluluk bilinci yeniden ön plana çıkmalı.
Yeni atanan il sağlık müdürleri, hastane başhekimleri gece hastaneleri geziyor mu? Vatandaşın halini görüyor mu? Bunları sormak hakkımız. Sorumluluk makamında olan herkesin, koltuğa oturmak için gösterdiği çabayı, o koltukta görevini layıkıyla yapmak için de göstermesi gerekiyor.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın arkasına saklanarak siyaset yapmak, artık kimseye kazandırmaz. Bugünkü tabloyu yalnızca ekonomiye bağlamak da doğru değil. Devletin tüm birimlerini aktif hale getirip herkesin işini en iyi şekilde yapmasını sağlamak, hem vatandaşın güvenini artırır hem de iktidara güç kazandırır.
Bu ülkede güzel işler yapıldı, bunu inkâr etmeyelim. Ama yetmez. Gerçek değişim, sorumluluk almakla, adaletle ve vicdanla mümkündür.
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
Ercan Akyıldız
Gerçek Değişim, Sorumlulukla Başlar
Kim ne derse desin, Ülkemiz önemli bir süreçten geçiyor. Ekonomiden siyasete, toplumsal yaşamdan savunma sanayine kadar her alanda tarihî değişimler yaşanıyor. Ülkenin kaderini belirleyecek hayati projeler hayata geçiriliyor.
Savunma sanayisinde atılan adımlar, yıllardır süren güvenlik sorunlarının çözümüne yönelik kararlı duruş, terör örgütü PKK’nın sona erdirilmesi için yürütülen çalışmalar, tüm zorluklara rağmen ilerliyor. Artık Anadolu’nun dört bir yanına eskisi kadar şehit cenazeleri gitmiyor; bu bile başlı başına büyük bir değişimin göstergesi.
Ancak genel tabloya baktığımızda toplumda birbirini tamamlayan değil, aksine birbirinden uzaklaşan bireylerin çoğaldığını görüyoruz. Herkes kendi doğrularına sarılmış durumda, kimse kimsenin sözünü tamamlamıyor.
Oysa değişimin en önemli yönü, farklılıkların bir arada anlamlandırılabilmesidir. İnsanlar, yaşadıkları dönemi doğru okuyup anlamlandırabildikçe dünyayı yeniden kurar, yeni bir bakış açısı kazanır.
Ne var ki, bu uzun yolculukta bizi rahatsız eden, içimizi kanatan bir başka gerçek var: Riyakârlık. Toplumda gelir uçurumu her geçen gün artıyor. Bir yanda şatafat içinde yaşayan, servetine servet katan bir kesim; diğer yanda ev kirasını, elektrik faturasını, çocuğunun okul masrafını düşünerek geceleri uyuyamayan insanlar.Üstelik en çok şikayet edenler de genelde en rahat yaşayanlar oluyor.
Artık devletin bu tabloya seyirci kalma lüksü yok. İktidarın, kalıcı ve adil adımlar atması gerekiyor. Üç kuruşla geçinmeye çalışan dar gelirli insanlara değil, devleti sömürenlerin yakasına yapışmak gerekiyor. Vergi barışı adı altında zenginlerin borçlarını silmek, toplumda ciddi bir adalet duygusu erozyonuna yol açıyor. Devlet, vergiyi yine devletten kazananlardan almalı. Gerçek sosyal adalet, buradan başlar.
Bir diğer sorun alanı ise kamu kurumlarındaki sorumluluk eksikliği. Devletten maaş alıp işini layıkıyla yapmayan kamu çalışanlarının varlığı, vatandaşın devlete olan güvenini zedeliyor. Gece yarısı herhangi bir kamu hastanesinin acil servisine gidin; yaşlıların, gariban insanların itiş kakış içinde beklediğini, personelin çoğu zaman ilgisiz davrandığını görürsünüz. İşte tam da burada “eğitim” devreye girmeli. Kurum içi eğitimler, denetimler ve sorumluluk bilinci yeniden ön plana çıkmalı.
Yeni atanan il sağlık müdürleri, hastane başhekimleri gece hastaneleri geziyor mu? Vatandaşın halini görüyor mu? Bunları sormak hakkımız. Sorumluluk makamında olan herkesin, koltuğa oturmak için gösterdiği çabayı, o koltukta görevini layıkıyla yapmak için de göstermesi gerekiyor.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın arkasına saklanarak siyaset yapmak, artık kimseye kazandırmaz. Bugünkü tabloyu yalnızca ekonomiye bağlamak da doğru değil. Devletin tüm birimlerini aktif hale getirip herkesin işini en iyi şekilde yapmasını sağlamak, hem vatandaşın güvenini artırır hem de iktidara güç kazandırır.
Bu ülkede güzel işler yapıldı, bunu inkâr etmeyelim. Ama yetmez. Gerçek değişim, sorumluluk almakla, adaletle ve vicdanla mümkündür.
Var mı bundan ötesi?