Geçtiğimiz günlerde Bursa’nın tanınmış iş insanlarından biriyle oturduk, sohbet koyulaştı. Laf siyasete geldiğinde kendisine sordum:
“Siz neden siyasette yoksunuz?”
Hiç düşünmeden şu cevabı verdi:
“Benim doğrularım var, hiç değişmedi. Ama inandığım insanlara bakıyorum, çoğu zamanla değişiyor. Siyaset bana göre değil.”
Aslında bu kısa yanıt, siyasetin belki de en çarpıcı yönünü ortaya koyuyor: İnsanları değiştirme gücünü…
İlke mi, entrika mı?
Siyaset, kimi zaman hizmet aracı olarak görülür; kimi zaman da entrikaların, hesapların, koltuk kavgalarının sahnesine dönüşür. Bu yüzden idealist olanlar, “ya ben de değişirsem?” kaygısıyla uzak duruyor. Nitekim ülke siyasetinde defalarca şahit olduk.
Bakın;
AK Parti’nin kuruluşunda yer alan Abdüllatif Şener, ayrılıp yeni bir parti kurduğunda “AK Parti’nin Brütüs’ü” ilan edilmişti. Bir dönem alkışlanan, “Şener geliyor” manşetleri atılan bu kopuş, aslında onun siyaseten sona yaklaştığını da gösterdi. Bugün geldiği noktada, o alkışların ne kadar içi boş olduğu daha net görülüyor.
CHP’de de tablo farklı değil.
Daha seçimlere yıllar varken İstanbul’dan Büyükşehir Belediye Başkanı seçilen Ekrem İmamoğlu’nu cumhurbaşkanı adayı ilan edenler, aslında partiyi zor bir sürece soktuklarının farkında bile değildi..
Bugün Özgür Özel’in CHP Genel Başkanlığı tartışılırken, Kemal Kılıçdaroğlu’nun adı yeniden gündeme geliyor. Hatta “mutlak butlan” davası ile kurultayın iptali bile söz konusu. Bir zamanlar Kılıçdaroğlu’nu göklere çıkaranlar, şimdi kendilerini yoktan var edenler tarafından en sert şekilde eleştiriliyor..
Parti içi demokrasi mi, aşiret düzeni mi?
Bugün baktığımızda, siyasi partilerin çoğunda “aşiret düzeni” hakim. Liderin ya da dar bir ekibin sözünden çıkmak, çoğu zaman partiden dışlanma gerekçesi. Oysa demokratik ülkelerde siyaset, farklı fikirlerin bir araya gelip çözüm üretmesiyle anlam kazanır.
Parti içi demokrasinin olmadığı yerde liyakat değil, biat kültürü hâkim olur. Böyle bir düzende ilkeler değil, kişisel hesaplar öne çıkar. Bu da siyasete olan güveni zedeler, genç ve birikimli insanların siyasetten uzak durmasına neden olur.
Bursa’ya yansıması
Bursa’da da bu tabloyu görmek mümkün. Delege seçimleri, ilçe kongreleri, ardından il başkanlığı yarışları… Herkes kendi ekibini, kendi çevresini güçlendirme derdinde. Hizmet, proje, vizyon konuşulacağına; kimin kimin yanında durduğu tartışılıyor. Oysa Bursa gibi sanayi ve kültür şehrinde, siyaset daha çok “hizmet odaklı” tartışmalara sahne olmalı.
Siyaset, halka hizmetin farklı bir versiyonu olmalı. Sadakatin değil, liyakatin öne çıktığı; biatın değil, katılımın değer gördüğü bir siyaset anlayışıyla ancak bu kısır döngü aşılabilir.
Aksi halde, siyasetin insanı değiştirdiği gerçeğiyle daha çok yüzleşeceğiz…
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
Ercan Akyıldız
Siyaset değiştirir mi?
Geçtiğimiz günlerde Bursa’nın tanınmış iş insanlarından biriyle oturduk, sohbet koyulaştı. Laf siyasete geldiğinde kendisine sordum:
“Siz neden siyasette yoksunuz?”
Hiç düşünmeden şu cevabı verdi:
“Benim doğrularım var, hiç değişmedi. Ama inandığım insanlara bakıyorum, çoğu zamanla değişiyor. Siyaset bana göre değil.”
Aslında bu kısa yanıt, siyasetin belki de en çarpıcı yönünü ortaya koyuyor: İnsanları değiştirme gücünü…
İlke mi, entrika mı?
Siyaset, kimi zaman hizmet aracı olarak görülür; kimi zaman da entrikaların, hesapların, koltuk kavgalarının sahnesine dönüşür. Bu yüzden idealist olanlar, “ya ben de değişirsem?” kaygısıyla uzak duruyor. Nitekim ülke siyasetinde defalarca şahit olduk.
Bakın;
AK Parti’nin kuruluşunda yer alan Abdüllatif Şener, ayrılıp yeni bir parti kurduğunda “AK Parti’nin Brütüs’ü” ilan edilmişti. Bir dönem alkışlanan, “Şener geliyor” manşetleri atılan bu kopuş, aslında onun siyaseten sona yaklaştığını da gösterdi. Bugün geldiği noktada, o alkışların ne kadar içi boş olduğu daha net görülüyor.
CHP’de de tablo farklı değil.
Daha seçimlere yıllar varken İstanbul’dan Büyükşehir Belediye Başkanı seçilen Ekrem İmamoğlu’nu cumhurbaşkanı adayı ilan edenler, aslında partiyi zor bir sürece soktuklarının farkında bile değildi..
Bugün Özgür Özel’in CHP Genel Başkanlığı tartışılırken, Kemal Kılıçdaroğlu’nun adı yeniden gündeme geliyor. Hatta “mutlak butlan” davası ile kurultayın iptali bile söz konusu. Bir zamanlar Kılıçdaroğlu’nu göklere çıkaranlar, şimdi kendilerini yoktan var edenler tarafından en sert şekilde eleştiriliyor..
Parti içi demokrasi mi, aşiret düzeni mi?
Bugün baktığımızda, siyasi partilerin çoğunda “aşiret düzeni” hakim. Liderin ya da dar bir ekibin sözünden çıkmak, çoğu zaman partiden dışlanma gerekçesi. Oysa demokratik ülkelerde siyaset, farklı fikirlerin bir araya gelip çözüm üretmesiyle anlam kazanır.
Parti içi demokrasinin olmadığı yerde liyakat değil, biat kültürü hâkim olur. Böyle bir düzende ilkeler değil, kişisel hesaplar öne çıkar. Bu da siyasete olan güveni zedeler, genç ve birikimli insanların siyasetten uzak durmasına neden olur.
Bursa’ya yansıması
Bursa’da da bu tabloyu görmek mümkün. Delege seçimleri, ilçe kongreleri, ardından il başkanlığı yarışları… Herkes kendi ekibini, kendi çevresini güçlendirme derdinde. Hizmet, proje, vizyon konuşulacağına; kimin kimin yanında durduğu tartışılıyor. Oysa Bursa gibi sanayi ve kültür şehrinde, siyaset daha çok “hizmet odaklı” tartışmalara sahne olmalı.
Atalarımız boşuna dememiş: “Harman döven öküzün ağzı bağlanmaz.”
Siyaset, halka hizmetin farklı bir versiyonu olmalı. Sadakatin değil, liyakatin öne çıktığı; biatın değil, katılımın değer gördüğü bir siyaset anlayışıyla ancak bu kısır döngü aşılabilir.
Aksi halde, siyasetin insanı değiştirdiği gerçeğiyle daha çok yüzleşeceğiz…