İnsanoğlunun vazgeçemeyip terk edemediği hatta tarihsel ve kişisel süreçte geliştirdiği alışkanlıklardan birisidir yalan.
İyisi,kötüsü,masumu,bilinçli veya bilinçsizi,bazen bir çare,bazen bir umut, bazen bir çıkar,bazen de bir kötülük için başvurulur.
Beyaz ve masum yalanlar.
Hiç düşündünüz mü?
Özür dilemek istendiğinde bile yalan söyleniyor.
İnsanları mutlu etmek,zorlamak,kendimizi korumak,istediğimizi elde etmek, insanların bizden hoşlanmasını sağlamak,mantıklı görünmek,haklı çıkmak, sorumluluktan kaçmak,güç kazanmak,başkalarının çıkarlarına destek vermek ve kim bilir aklımıza gelmeyen daha birçok nedenden dolayı yalan söyleniyor.
Yani yalan o kadar çoğaldı ve normalleşti ki,söyleyenlerin değil söylemeyenlerin yüzü kızarır oldu.
Normal bir insan günde‘20 kez yalan söylüyor’ cümlesi bile ne yazık ki bir haber araştırmasının başlığı olmuş…
İnsanının mizahi söylemleri ve konuşmalarındaki abartıları bile yalan kaynaklı yalandan besleniyor…
İnandırmak için öyle benzetmelerde bulunuluyor ki,şaşırıyoruz.
Öğrenciler bile derslerinde başarılı olamadığı zaman,suçu ilk önce öğretmenine atmaya başlıyor.
Bu masum görünen,fakat hiç de masum olmayan yalanı işe yaramazsa,bu sefer de işe yarayacak bir başka yalan bulmaya çalışıyorlar.Sınıf arkadaşının,derste çok konuşmasını bahane göstermesi gibi.
Bu çocuklar amacına ulaşıncaya kadar,yani rahata kavuşuncaya kadar,bu yalanlarına devam ediyorlar.
Çünkü;onlara göre söyledikleri yalan değil,sadece masum bahanelerdi.
Siyaset sahnesinde de yaşanır yalan furyası.
Siyaseten bir yere gelemeyenler,ya da siyasi ikbalini kaybedip birilerinin maşası olanlar,çamura batmış kedi yavrusu gibi çırpınıp dururken bile yalana sarılırlar.
Onlarında tek çıkış yolu vardır;ya iftira atmak (yalan söylemek) ya da üzerlerindeki çamurları başka tarafa sıçratmaya çalışmak..
Baktığımızda günlük konuşmalarının aralarına bir sürü yalan sıkıştırıverirler.
Küçüğüyle büyüğüyle masumuyla geçmişimizden günümüze doğru söyle diğimiz yalanlarlar makalelere konu olmuş kitaplaştırılmıştır bile.
‘Türk yalanları’ gibi….
Gelin bunlardan en renkli ve masumlarından bazılarına birlikte bir göz atalım ne dersiniz?
Valla sarıda geçtim memur bey!
Kazanmak önemli değil,mühim olan yarışmaya katılmaktır.
Seni düşünmekten bütün gece gözüme uyku girmedi!
Sen beni gençliğimde görecektin!
Hepimiz birimiz, birimiz hepimiz için!
Üzülme sevgilim,evlenince anneni yanımıza alırız!
Evi boşaltın,Almanya’dan oğlum geliyor!
Hediye olmasaydı inan olsun verirdim!
Mektup gelmedi mi?Ama ben kendi elimle postaya vermiştim!
Akşam elektrikler kesildidersimi yapamadım!
Kuran çarpsın bu son sigaram!
Sayısaldan para çıksa önce yaşlılara, sonra kimsesiz çocuklara bağışlarım, haaa bir de okul yaptırırım!
Kuru ekmek bana yeter,yeterki huzurum olsun!
Benim işçim,benim memurum,benim köylüm, gibi.
***
İşte böyle değerli okurlar.
Aslında bizler gururlu,onurlu ve hakkıyla yaşayan Türk insanlarıyız.Gerektiğinde vatanına canını veren korkusuz ve sevgi dolu yürek taşıyan bireyleriz.
İnançlarımız manevi değerlerimiz var.
Her ne kadar bu masum ve beyaz yalanlar hayatımızın bir parçası olmuşsa da gerçek değerlerimizi kaybetmeden ve ihmal etmeden yaşamasını öğrenebilmeliyiz.
Son sözü gönül dostu Yunus Emre üstadımıza bırakalım;
Yürü yürü yalan dünya,yalan dünya değil misin?
Yedi kez boşalıp yine,dolan dünya değil misin?
Yorum Ekle
Yorumlar
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
Ercan Akyıldız
Yalansız bir şehri kim istemez ki?
İnsanoğlunun vazgeçemeyip terk edemediği hatta tarihsel ve kişisel süreçte geliştirdiği alışkanlıklardan birisidir yalan.
İyisi,kötüsü,masumu,bilinçli veya bilinçsizi,bazen bir çare,bazen bir umut, bazen bir çıkar,bazen de bir kötülük için başvurulur.
Beyaz ve masum yalanlar.
Hiç düşündünüz mü?
Özür dilemek istendiğinde bile yalan söyleniyor.
İnsanları mutlu etmek,zorlamak,kendimizi korumak,istediğimizi elde etmek, insanların bizden hoşlanmasını sağlamak,mantıklı görünmek,haklı çıkmak, sorumluluktan kaçmak,güç kazanmak,başkalarının çıkarlarına destek vermek ve kim bilir aklımıza gelmeyen daha birçok nedenden dolayı yalan söyleniyor.
Yani yalan o kadar çoğaldı ve normalleşti ki,söyleyenlerin değil söylemeyenlerin yüzü kızarır oldu.
Normal bir insan günde‘20 kez yalan söylüyor’ cümlesi bile ne yazık ki bir haber araştırmasının başlığı olmuş…
İnsanının mizahi söylemleri ve konuşmalarındaki abartıları bile yalan kaynaklı yalandan besleniyor…
İnandırmak için öyle benzetmelerde bulunuluyor ki,şaşırıyoruz.
Kayık iriliğindeki fasulyelerden,göktaşı iriliğinde karpuzlardan,gülle iriliğindeki kirazlardan,asma yaprağı iriliğinde maydanozlardan bahsediliyor.
Öğrenciler bile derslerinde başarılı olamadığı zaman,suçu ilk önce öğretmenine atmaya başlıyor.
Bu masum görünen,fakat hiç de masum olmayan yalanı işe yaramazsa,bu sefer de işe yarayacak bir başka yalan bulmaya çalışıyorlar.Sınıf arkadaşının,derste çok konuşmasını bahane göstermesi gibi.
Bu çocuklar amacına ulaşıncaya kadar,yani rahata kavuşuncaya kadar,bu yalanlarına devam ediyorlar.
Çünkü;onlara göre söyledikleri yalan değil,sadece masum bahanelerdi.
Siyaset sahnesinde de yaşanır yalan furyası.
Siyaseten bir yere gelemeyenler,ya da siyasi ikbalini kaybedip birilerinin maşası olanlar,çamura batmış kedi yavrusu gibi çırpınıp dururken bile yalana sarılırlar.
Onlarında tek çıkış yolu vardır;ya iftira atmak (yalan söylemek) ya da üzerlerindeki çamurları başka tarafa sıçratmaya çalışmak..
Baktığımızda günlük konuşmalarının aralarına bir sürü yalan sıkıştırıverirler.
Küçüğüyle büyüğüyle masumuyla geçmişimizden günümüze doğru söyle diğimiz yalanlarlar makalelere konu olmuş kitaplaştırılmıştır bile.
‘Türk yalanları’ gibi….
Gelin bunlardan en renkli ve masumlarından bazılarına birlikte bir göz atalım ne dersiniz?
Valla sarıda geçtim memur bey!
Kazanmak önemli değil,mühim olan yarışmaya katılmaktır.
Seni düşünmekten bütün gece gözüme uyku girmedi!
Sen beni gençliğimde görecektin!
Hepimiz birimiz, birimiz hepimiz için!
Üzülme sevgilim,evlenince anneni yanımıza alırız!
Evi boşaltın,Almanya’dan oğlum geliyor!
Hediye olmasaydı inan olsun verirdim!
Mektup gelmedi mi?Ama ben kendi elimle postaya vermiştim!
Akşam elektrikler kesildidersimi yapamadım!
Kuran çarpsın bu son sigaram!
Sayısaldan para çıksa önce yaşlılara, sonra kimsesiz çocuklara bağışlarım, haaa bir de okul yaptırırım!
Kuru ekmek bana yeter,yeterki huzurum olsun!
Benim işçim,benim memurum,benim köylüm, gibi.
***
İşte böyle değerli okurlar.
Aslında bizler gururlu,onurlu ve hakkıyla yaşayan Türk insanlarıyız.Gerektiğinde vatanına canını veren korkusuz ve sevgi dolu yürek taşıyan bireyleriz.
İnançlarımız manevi değerlerimiz var.
Her ne kadar bu masum ve beyaz yalanlar hayatımızın bir parçası olmuşsa da gerçek değerlerimizi kaybetmeden ve ihmal etmeden yaşamasını öğrenebilmeliyiz.
Son sözü gönül dostu Yunus Emre üstadımıza bırakalım;
Yürü yürü yalan dünya,yalan dünya değil misin?
Yedi kez boşalıp yine,dolan dünya değil misin?