Alacak davalarında “Alacak miktarları” zamanla eriyor…
Yazının Giriş Tarihi: 08.10.2025 14:22
Yazının Güncellenme Tarihi: 08.10.2025 14:23
Türk Hukuk Sisteminin ağır işlemesi ve yargılamanın uzun sürmesi herkesin bildiği ve mağdurları daha da zor duruma düşüren bir gerçek.
Tazminat ve alacak davası açan alacağını tahsil etmek için hukuk yoluna başvuranlar, uzayan davalar sonucu davasını kazansa dahi alacağına işleyen faizin ülkemizdeki enflasyon ve diğer emtialara göre çok düşük kalması sonucu, birkaç yıl sonra alacağını alsa dahi eline geçen paranın çok değersiz kalmasından ötürü çok mağdur durumda kalıyor.
Taraflar arasındaki borç ilişkisinde borçlu taraf zamanında ödeme yaparsa, borcunu ödemiş sayılır. Ancak borçlu, borcunu süresinde ödemezse, geciktiği için temerrüt faizi ödemesi gerekir. Ülkemizde oldukça yüksek olan enflasyon sebebiyle paranın alım gücü gün geçtikçe düşmektedir.
Dava süreçlerinin çok uzun zaman aldığı göz önüne tutulursa borcun ödenmesi gereken zamanda ödenmesi halinde elde edilecek miktar ile dava sonucu ödeyeceği miktar arasında gecikme faizi ile karşılanamayacak bir zarar ortaya çıkmaktadır. Yasada bu duruma aşkın (munzam) zarar denilmektedir.
Mevcut yasa maddesi şu şekildedir. Türk Borçlar Kanunu Aşkın (munzam) Zarar MADDE 122- ‘’Alacaklı, temerrüt faizini aşan bir zarara uğramış olursa, borçlu kendisinin hiçbir kusuru bulunmadığını ispat etmedikçe, bu zararı da gidermekle yükümlüdür. Temerrüt faizini aşan zarar miktarı görülmekte olan davada belirlenebiliyorsa, davacının istemi üzerine hâkim, esas hakkında karar verirken bu zararın miktarına da hükmeder.’’
Ancak Munzam zararın belirlenebilmesi için belirli koşulların oluşması gerekmektedir. Borçlunun para borcunun ifasında temerrüdü, alacaklının maddi zararı, illiyet bağı, borçlunun kusuru ve alacaklının somutlaştırma yükümlülüğü vardır. Yani anlaşılacağı üzere yasa maddesinde belirtilen ile uygulamadaki durum birbirinden farklı bir durum yaratıyor.
Kural olarak alacaklının, ileri sürdüğü teze göre, para kendisine düzgün olarak ödenmiş olsa idi bundan kazanç sağlayacağını ispat etmesi gerekmektedir. Yalnız bu iddiasının yaşam tarzı ile uyuşması gerekmektedir. Yani hiç de yasa maddesinde yazıldığı gibi kolay değildi. Hakimlerde bu konuda karar vermeye çekiniyordu.
Bu nedenle de aslında Yasalarımızda olmasına karşın uygulanmayan bu zarar maddesi nedeniyle alacağını almak için dava açan ve yıllarca adliye kapılarında sürünen davacı alacaklıları mağdur ediyordu.
Bu yönde Anayasa Mahkemesi tarihi bir karar verdi.
29 Eylül 2025 Tarihli ve 33032 Sayılı Resmî Gazete'de yayımlanan ANAYASA MAHKEMESİnin 8/7/2025 tarihli ve 2024/41763 başvuru numaralı kararı ile BORÇ İLİŞKİSİNDEN KAYNAKLI MUNZAM ZARAR DAVALARINDA, YASAL FAİZİN ENFLASYON KARŞISINDA ALACAKLIYI ZARARA UĞRATTIĞINI BU SEBEPLE ETKİLİ BİR YASAL DÜZENLEME YAPILMASI İÇİN PİLOT KARARINI MECLİSE BİLDİRİLMESİNE KARAR VERMİŞTİR.
Yani Anayasa Mahkemesi, Meclise ve Adalet Bakanlığı’na bu konuda derhal bir düzenleme yap ve bu mağduriyeti ortadan kaldır diye bildirmiş oldu. İleri ki süreçte Meclis ve Adalet Bakanlığı nasıl bir düzenleme yapar bilemiyoruz ama Anayasa Mahkemesi’nin vermiş olduğu bu karar, alacaklıların ve avukatlarının elini güçlendirdiği gibi, hakimlerinde bu konuda çekingen karar vermesinin önünü kesmiş ve munzam zarar konusunda daha rahat karar vermelerinin önünü açmıştır.
Anayasa Mahkemesinin 8/7/2025 Tarihli ve 2024/41763 Başvuru Numaralı Kararı’nda; başvurucu tarafından 2010 yılında başlatılan icra takibi alacağını 2020 yılında yasal faizi ile tahsil etmiştir. Ancak tahsil edilen miktar paranın alım gücü karşısında oldukça düşük kalmış ve alacaklının zarara uğramasına sebep olmuştur. Bu sebepten Türk Borçlar Kanunu md. 122 maddesi gereğince munzam (aşkın) zarar davası açılmış ancak yerel mahkeme ve Yargıtay tarafından enflasyon kur farkı gibi kıstasların munzam zarar için yeterli olmadığını ve kendine özgü somut bir zarara uğradığını ispatlamadığı gerekçesiyle reddetmiştir.
Söz konusu Anayasa Mahkemesi kararında ise kişilerinin arasındaki borç ilişkilerinde alacağın enflasyon karşısında değer kaybettiği ve yapılan başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar vermiştir. Alacaklının munzam zararının değerini giderebilecek etkili bir başvuru yolu bulunmadığından bahisle Türkiye Büyük Millet Meclis’ine kararı bildirmiştir. Yasal bir düzenleme ihtiyacını gündeme getirmiştir.
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
Özgür Çelebi
Alacak davalarında “Alacak miktarları” zamanla eriyor…
Türk Hukuk Sisteminin ağır işlemesi ve yargılamanın uzun sürmesi herkesin bildiği ve mağdurları daha da zor duruma düşüren bir gerçek.
Tazminat ve alacak davası açan alacağını tahsil etmek için hukuk yoluna başvuranlar, uzayan davalar sonucu davasını kazansa dahi alacağına işleyen faizin ülkemizdeki enflasyon ve diğer emtialara göre çok düşük kalması sonucu, birkaç yıl sonra alacağını alsa dahi eline geçen paranın çok değersiz kalmasından ötürü çok mağdur durumda kalıyor.
Taraflar arasındaki borç ilişkisinde borçlu taraf zamanında ödeme yaparsa, borcunu ödemiş sayılır. Ancak borçlu, borcunu süresinde ödemezse, geciktiği için temerrüt faizi ödemesi gerekir. Ülkemizde oldukça yüksek olan enflasyon sebebiyle paranın alım gücü gün geçtikçe düşmektedir.
Dava süreçlerinin çok uzun zaman aldığı göz önüne tutulursa borcun ödenmesi gereken zamanda ödenmesi halinde elde edilecek miktar ile dava sonucu ödeyeceği miktar arasında gecikme faizi ile karşılanamayacak bir zarar ortaya çıkmaktadır. Yasada bu duruma aşkın (munzam) zarar denilmektedir.
Mevcut yasa maddesi şu şekildedir. Türk Borçlar Kanunu Aşkın (munzam) Zarar MADDE 122- ‘’Alacaklı, temerrüt faizini aşan bir zarara uğramış olursa, borçlu kendisinin hiçbir kusuru bulunmadığını ispat etmedikçe, bu zararı da gidermekle yükümlüdür. Temerrüt faizini aşan zarar miktarı görülmekte olan davada belirlenebiliyorsa, davacının istemi üzerine hâkim, esas hakkında karar verirken bu zararın miktarına da hükmeder.’’
Ancak Munzam zararın belirlenebilmesi için belirli koşulların oluşması gerekmektedir. Borçlunun para borcunun ifasında temerrüdü, alacaklının maddi zararı, illiyet bağı, borçlunun kusuru ve alacaklının somutlaştırma yükümlülüğü vardır. Yani anlaşılacağı üzere yasa maddesinde belirtilen ile uygulamadaki durum birbirinden farklı bir durum yaratıyor.
Kural olarak alacaklının, ileri sürdüğü teze göre, para kendisine düzgün olarak ödenmiş olsa idi bundan kazanç sağlayacağını ispat etmesi gerekmektedir. Yalnız bu iddiasının yaşam tarzı ile uyuşması gerekmektedir. Yani hiç de yasa maddesinde yazıldığı gibi kolay değildi. Hakimlerde bu konuda karar vermeye çekiniyordu.
Bu nedenle de aslında Yasalarımızda olmasına karşın uygulanmayan bu zarar maddesi nedeniyle alacağını almak için dava açan ve yıllarca adliye kapılarında sürünen davacı alacaklıları mağdur ediyordu.
Bu yönde Anayasa Mahkemesi tarihi bir karar verdi.
29 Eylül 2025 Tarihli ve 33032 Sayılı Resmî Gazete'de yayımlanan ANAYASA MAHKEMESİnin 8/7/2025 tarihli ve 2024/41763 başvuru numaralı kararı ile BORÇ İLİŞKİSİNDEN KAYNAKLI MUNZAM ZARAR DAVALARINDA, YASAL FAİZİN ENFLASYON KARŞISINDA ALACAKLIYI ZARARA UĞRATTIĞINI BU SEBEPLE ETKİLİ BİR YASAL DÜZENLEME YAPILMASI İÇİN PİLOT KARARINI MECLİSE BİLDİRİLMESİNE KARAR VERMİŞTİR.
Yani Anayasa Mahkemesi, Meclise ve Adalet Bakanlığı’na bu konuda derhal bir düzenleme yap ve bu mağduriyeti ortadan kaldır diye bildirmiş oldu. İleri ki süreçte Meclis ve Adalet Bakanlığı nasıl bir düzenleme yapar bilemiyoruz ama Anayasa Mahkemesi’nin vermiş olduğu bu karar, alacaklıların ve avukatlarının elini güçlendirdiği gibi, hakimlerinde bu konuda çekingen karar vermesinin önünü kesmiş ve munzam zarar konusunda daha rahat karar vermelerinin önünü açmıştır.
Anayasa Mahkemesinin 8/7/2025 Tarihli ve 2024/41763 Başvuru Numaralı Kararı’nda; başvurucu tarafından 2010 yılında başlatılan icra takibi alacağını 2020 yılında yasal faizi ile tahsil etmiştir. Ancak tahsil edilen miktar paranın alım gücü karşısında oldukça düşük kalmış ve alacaklının zarara uğramasına sebep olmuştur. Bu sebepten Türk Borçlar Kanunu md. 122 maddesi gereğince munzam (aşkın) zarar davası açılmış ancak yerel mahkeme ve Yargıtay tarafından enflasyon kur farkı gibi kıstasların munzam zarar için yeterli olmadığını ve kendine özgü somut bir zarara uğradığını ispatlamadığı gerekçesiyle reddetmiştir.
Söz konusu Anayasa Mahkemesi kararında ise kişilerinin arasındaki borç ilişkilerinde alacağın enflasyon karşısında değer kaybettiği ve yapılan başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar vermiştir. Alacaklının munzam zararının değerini giderebilecek etkili bir başvuru yolu bulunmadığından bahisle Türkiye Büyük Millet Meclis’ine kararı bildirmiştir. Yasal bir düzenleme ihtiyacını gündeme getirmiştir.